"Tabii ki aşkın ilacı yıllar önce bulunmuştu. Bir süre denendi ve işe yaradı. Artık kimse aşık olmuyordu. Sonra: piyasa çöktü.
Aşkın olmadığı bir dünyada hiçbir firma; reklamlarında sevgilisiyle buluşmaya giden adamı göstererek son model araba, "Ona aşkınızı ispatlayın" sloganıyla tek taş pırlanta, "Onu cezbedeceksiniz" vaadiyle parfüm satamadı. Eh, artık "o" yoktu. Herkes vardı. Firmalar bir süre, "önemli olan kendine saygı" sloganlı ürün tanıtımlarıyla piyasayı canlı tutmaya çalıştıysa da… Reklamlar tarafından kuşaklardır; kendini ona hazırlamak için makyaj yapan, onunla yaşamak için lüks evler döşeyen, onunla buluşmak için şık restoranlara giden, kendini el alem olarak yetiştirilmiş kitleler; denklemden aşk çıkınca kendine saygıyı falan umursamadı. Reklamcılar bu kez, aşk kadar kadim olmasa da yine eskiye dayanan bir dürtüyü sloganlarına temel aldı: "Eller ne der!" Onu unutan eli umursar mı? İnsanlar dikkat çekmekten vaz geçmişti. Kullandıkları ürünlerde sadece işlevselliğe bakıyorlardı artık. Araba modellerini yenilemiyor, lüks restoranlara rezervasyon yaptırmıyor, ellerine ne geçerlerse onu giyiniyorlardı."