Geçen yıl Ankara'daki okuma grubunda seçildi. Elime telefonu alıp hemen yazarı araştırdım. Karşıma çıkan, resim dünkü çocuk bir kız çocuğu. Bunu görünce, "Amaaan," dedim "şimdi işimiz gücümüz yok gramer olarak doğru cümle kurabilen, anlatacak üç kuruşluk iki hikayesi olan herkesin kitap yazması gerektiğini düşünen toy bir kızcağızın
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
Kitabın genel olarak güzel olduğunu söyleyebilirim. Fakat bir şiiri hakkında eleştiri yapmak istiyorum: "KÖYLÜLERİ NİÇİN ÖLDÜRMELİYİZ?" adlı şiiri (Kırmızı Kedi Yayınevi sayfa,166).
Evet, yanlış duymadınız. Şiirde köylüleri öldürmeyi gereklilik olarak görmesi beni bayağı üzdü. Şiirine direkt 'Yergi' dersek daha doğru olur.
"Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Hayal güçleri kıttır" vb. birçok tabir kullanılmış. Biz neden köylüleri, köylüleri geçtim arkadaşlar neden insanları öldürelim? Kaldı ki neden onları kalıplara sokuyoruz (köylü, şehirli, fakir, zengin, Türk, Kürt vs.)...
Ben insanların; doğru veya yanlış, haklı veya haksız hiçkimsenin bu denli sert eleştiriyi hak etmediğini düşünüyorum. Kitabı okuyanlar var ise sizin de fikirlerinizi merak ediyorum, belki kaçırdığım ya da yanlış anladığım bir şey vardır bunu dile getirirseniz sevinirim.
Bütün Şiirleri 1Şükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 20208.2k okunma
Hepimizin bir portresi var, hayali bir portresi. Hepimiz maneviyatımızın yüceldiğini veya alçaldığını hissetmeliyiz. Hiçbirimiz portremize bakmaktan çekinmemeliyiz. Hiçbirimiz Dorian Gray olmamalıyız, bunu lehimize kullanmalıyız...
Melek yüzlü bir insan, oldukça yakışıklı ve adı Dorian Gray. Bir de hedonist bir adam var, onun da adı Lord Henry.
"Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin."
Dorian Gray’in Portresi Oscar Wilde’ın yazdığı tek romandır. (ki tek olmasına rağmen oldukça başarılı) Basıldığı tarihte çok fazla tepki alıp eleştiriye maruz kalmış bir kitaptır çünkü kitapta eşcinsellikten, kötülüğün iyi bir şeymiş gibi lanse edilmesinden, insanın yalnızca tutkuları ve zevkleriyle hareket etmesinden bahsediliyor. Bu sebeple de
"seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak ve küçük bir ot bile çizmiş olmadığım
ÇOCUĞUNUZ!
• Çocuğunuz;
– Varsın, bir çivi bile çakamasın…ama, dersleri iyi olsun.
– Varsın, omuzlarda cenaze taşıyanlara bön bön baksın…ama, matematiği düzgün olsun.
– Varsın, evin çalan telefonuna cevap veremesin…ama, notları yüksek olsun.
– Varsın, eve gelen misafirlerinizle üç kelime konuşamasın…ama, fen lisesine gitmiş olsun.
–
Körün Parmak Uçları...
Kuş öldükten sonra uçuşu hatırlasan ne olur demişti biri. Asıl amaç da uçuşu hatırlayıp kuşu ölümsüzleştirmek değil miydi zihinlerde, demişti bir diğeri. Resmini yapsam tavana, zihnime kazısam yüzünün her bir hattını? Sen de, sen de ölümsüzleşir misin kuşlar gibi, yoksa kafese konmuş bir kuş gibi özgürlüğünü mü elinden almış olurum? Ben çizmesem de resmini, sen gelip karşımda mı dursan? Tüm manzaraları sana versem de sen kendi manzaranı bana mı sunsan?
Yüzünü unutmamak için tavana yapılan bir resim...
Hastalıklı bir tavan...
Güvercinler...
Ve piyano...
Gel izleyelim özgürlüğü elinden alınmamış kuşları ve dinleyelim Ali Ural'ın Fresk'ini.