"Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu:
"Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak 38.)
Şunu iyi bil ki , dilin tehlikesi büyüktür .Onun tehlikesinden ancak susarak kurtulmak mümkündür.Bundan dolayı yüce dinimiz, susmayı övmüş ve teşvik etmiştir.
Bu konudaki HADİSLER
RESULULLAH Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur :
"Susan (tehlikeden ) kurtulmuştur ."
"Susmak hükümdür (hikmettir) , ancak yapan pek azdır .Abdullah b.Süfyân (rah) , babasının şöyle dediğini nakletmiştir :
Resulullah Efendimiz (s.a.v ) ,
"Ey Allah'ın Resûlü ! Bana İslâm'da öyle bir işten haber ver ki , onu yapınca bana yetsin , artık sizden sonra kimseye bir şey sorma gereği duymayayım"dedim.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v ) şöyle buyurdu :
" Allah'a iman ettim de , sonra (her işinde ) dosdoğru ol ."
Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
"Ey âdemoğlu!
Beni kime şikâyet ediyorsun? Halbuki benim dengim ve benzerim yok ki şikâyet
edesin!
Beni ne zamana kadar unutacaksın? Oysa benim sizden istediğim bu değildir.
Beni ne zamana kadar inkâr edeceksin? Halbuki ben kullarıma zulmedici değilim.
Ne zamana kadar nimetimi inkâr edeceksin? Ne
Kadın sahâbîlerden. Medine-i Münevvere’de güzelliği ve ahlâkı ile meşhûrdu. Tevekkül sahibi kazaya rızâ gösteren ve Hazreti Resûlullah’a çok bağlı olup, her sözünü dinlerdi. Âhireti çok düşünüp, hiç aklından çıkarmazdı. Hep ahirete hazırlanıp, ona yarar ameller işlemeye çalışırdı. Hifâ Hatun, bir gün Peygamber efendimizin huzûruna gelerek, “Ey
Abdullah es-SekafÎ (r.a.) anlatır:
"Ey ALLAH'ın Resûlü, bana öyle birşey söyle ki, onu yaptığımda bana yetsin" dedim. Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurdu:
"Rabbim ALLAH'tır de, sonra dosdoğru ol."
Resûlullah (s) şöyle buyurdu:
"Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş, bana karşı gelen Allah'a karşı gelmiş olur. Devlet başkanına itaat eden bana itaat etmiş, devlet başkanına karşı gelen de bana karşı gelmiş olur."
Resûlüllah (s.a.v), ölmek üzere olan oğlu İbrahim 'in yanına girdi. Derken Resûlüllah (s.a.v)'in gözleri yaş dökmeye başladı. Bunu üzerine Abdürrahman b. Avf (r.a): Sen de mi ağlarsın, Ey Allah'ın Rasulü? dedi. Resûlüllah (s.a.v) de: Ey Avfoğlu, bu bir rahmettir. Buyurdu, gözyaşını bir diğeri takip etti. Kendisi şöyle buyurdu: Şüpesiz göz ağlar, kalp üzülür ama sadece Rabb'imizin razı olacağı şeyden başkasını söylemeyiz. Ey İbrahim biz senin ayrılığına çok üzgünüz.
Berâ b. Âzib (r.a) anlatıyor: “Çölde yaşayan bir şahıs Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v) huzuruna gelerek,
‘Beni cennete girdirecek bir amele sevket’ dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
Karnı aç olana yemek yedir. Susuz olana su ver. İyiliği emret. Kötülükten menet. Eğer (bunlara) gücün yetmiyorsa diline hâkim ol, ancak hayır konuş.”
Sayfa 22 - Semerkand Basım Yayın Dağıtım A.Ş.Kitabı okudu
Hz. Peygamber (s.a.v) Nasihatleri
Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû Zer’le karşılaştı ve ona, “Ey Ebû Zer! Sana yükte hafif, ancak terazide ağır/çok olan iki haslet öğreteyim mi?” diye sordu. Ebû Zer (radıyallahu anh), “Buyurun, öğretin yâ Resûlallah” dedi. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: “Güzel ahlâk sahibi ol, uzun uzun sessiz ve suskun kal; canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun ki yaratılmışlar böylesi iki haslet ile amel etmemişlerdir” (İbn Hacer).
Bir defasında da Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Ebû Zerr’e, “Yâ Ebû Zer! Çok mal sahibi olmanın zenginlik olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sordu. Ebû Zer, “Evet, ey Allah’ın resûlü!” dedi. Resûl-i Ekrem, “Az mal sahibi olmanın da fakirlik olduğunu mu düşünüyorsun?” diye tekrar sordu. Ebû Zer (radıyallahu anh), “Evet, yâ Resûlallah” dedi. Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Hayır, öyle değil! Asıl zenginlik gönül zenginliğidir, asıl fakirlik de gönül fakirliğidir” (İbn Hibbân).
Semerkand Takvimi
Misafirperver bir sahabi vardı. Hanımı
ise her gün kocasının yanında birkaç
misafirle gelmesine tahammül
edemez ve kocasına:
-Sen her gün birkaç misafirle
geliyorsun, gelen misafirler,
çocuklarımızın rızıklarını yiyorlar,
der.
Kocası, aldırış etmez eve gelirken
her gün yanında birkaç misafir
getirmekte devam eder. Kadın
sahabi dayanamayıp, gider