Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Erhan

Amaçlarından hiçbirini paylaşmadığım, sevinçlerinden hiçbiri bana bir şey söylemeyen bir dünyanın ortasında bir bozkırkurdu ve sefil bir münzevi olmayıp ne yapacaktım!
Reklam
İzleyici olmadan histeri krizi geçirmek imkânsızdır. İnsanın kendi başına paniğe kapılması, boş bir odada kendi kendine gülme krizine tutulmasıyla aynıdır. İnsan kendini gerçekten aptal hisseder.
E-kitap, 3.bölümKitabı okudu
Fertility Hollis’e göre kaos diye bir şey yok. Sadece düzenler var, düzenlerin üstünde düzenler, diğer düzenleri etkileyen düzenler var. Düzenlerin içinde gizlenen düzenler ve düzen içinde düzenler var. Eğer yakından bakarsan, tarihin kendini tekrar etmekten başka bir şey yapmadığını görürsün, diyor. Kaos dediğimiz şey aslında henüz tanımadığımız düzenlerden ibaret. Tesadüfler henüz çözümleyemediğimiz düzenlerden ibaret. Anlamadığımız şeye saçma diyoruz. Okuyamadığımız şeye laf salatası diyoruz. Özgür irade yok. Değişkenler yok. Sadece kaçınılmaz olan var. Sadece bir gelecek var ve seçme şansımız yok. İşin kötü yanı hiçbir şeyi kontrol edemiyoruz. İşin iyi yanı ise hata yapma ihtimalimiz yok.
E-kitap, Bölüm 23Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eğer kimse izlemiyorsa herhangi bir şey yapmanın çok anlamsız olduğunun farkına varıyor insan.
E-kitap, 28.bölümKitabı okudu
İçinde bulunduğunuz anı ölüme bağlayan düz çizgiyi hiçbir şey bir liste kadar iyi gösteremez.
Reklam
Hayır, bu ilişki bahçıvanını eğiten vahşi bir bahçe gibi kendiliğinden gelişmeli.
Romanlar, yazarlık yapan bir oyuncunun, okurların bir bütün oluşturan kişilliklerine batırdığı kamalardı. Oyuncu, kamanın gücünü ve karşılaşacağı direnci iyi hesaplayabildiği oranda, hedef aldığı kişiyi parçalayabiliyordu. Devlet romanları yasak etmeliydi.
İnsanlar tatil günlerine uykuda başlıyorlardı. Yataktan kalktıktan sonra ilk işleri, en iyi giysilerini üzerlerine geçirmek oluyordu. İlk uyanık saatlerini, aynanın önünde kendi kendilerine tapınmakla geçiriyorlardı. Geri kalan saatllerinde ise, çarpık suratlarının görünüşünü başkalarınınkine bakarak unutmaya çalışıyorlardı. Gerçi hepsi, kendilerini öteki hemcinslerinden üstün görürlerdi; ama bunu tanıtlamak için onların arasına karışma güdüsünün önüne de geçemezlerdi.
Sonradan öğrendim bu sözlerin kendisine benzemediğini, zaten söylediğimiz bize benzemez her zaman.
Zaman beni sürükleyen bir nehir, ama nehir benim; beni parçalayan bir kaplan, ama kaplan benim. Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim. Evren, ne yazık ki, gerçek; ben, ne yazık ki, Borges’im
Reklam
Mutlu bir çocukluğa sahip olmak için asla geç değil
Girdiği her ilişkide, gözlemlediği bir yıldan eski her birliktelikte dengesizlik vardı. Taraflardan biri şaşmaz bir şekilde diğerinden daha çok seviyordu. Doğanın bir yasasıydı sanki, gerilime ve yıkıma yol açan, gaddar bir yasa. Böylesine haksız, böylesine sefil bir yasanın hüküm sürmesinden ötürü kederliydi ama bu yasa hüküm sürdüğüne göre, dengesizlik kaçınılmaz göründüğüne göre, daha az âşık taraf olmak daha kolay, daha sağlıklı olmalıydı. Bundan böyle dengesizliğin kendi lehine işleyeceğine yemin etti.
Şu tablo meselesi beni her zaman çok şaşırtmıştır. Yıllarca yerlerinde asılı dururlar, sonra hiçbir şey olmaksızın, hiç hiçbir şey diyorum, küt! diye yere düşerler. Çiviye asılı dururlar, kimse bir şey yapmaz, yine de ansızın taş gibi küt diye düşerler. En hafif bir ses bile çıkmazken, çevrede hiç bir hareket yokken, sinek bile uçmazken küt düşüverirler. Nedensiz. Acaba neden tam o anda? Bilinmez. Küt. Bir çivi o tabloya artık dayanamadığına nasıl karar verir? O zavallıcığın da bir ruhu vardır mıdır? Karar alır mı? Uzun süre bu konuda tabloyla tartışmıştır belki, ikisi de ne yapacaklarını bilememişlerdir, yıllarca her akşam konuşmuşlar, sonra bir tarih, bir saat, bir an belirlemişlerdir, onun için de küt! Belki ikisi de bunu baştan bilirlerdi, önceden anlaşırlardı, yedi sene sonra ben bu işi bırakacağım, benim için uygun, tamam o zaman 13 Mayıs diyelim, tamam, saat altıya doğru, altıya çeyrek kala olsun, tamam, iyi geceler o zaman, iyi geceler. Yedi yıl sonra, 13 Mayıs'ta, altıya çeyrek kala: küt. Anlaşılmaz. En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir. Bir tablo düştüğü zaman. Bir sabah uyanıp onu sevmediğini anladığın zaman. Gazeteyi açıp savaş çıktığını okuduğun zaman. Bir tren görüp ben buradan gitmeliyim dediğin zaman. Aynaya bakıp yaşlandığını fark ettiğin zaman. Okyanus un ortasında Bin Dokuz Yüz gözlerini tabağından kaldırıp, “Üç gün sonra New York’ta bu gemiden ineceğim,” dediği zaman.
Dört elementten üçü tüm yaratıklar tarafından paylaşılır ama ateş sadece insanoğluna bağışlanmış bir hediyeydi. Ateşe, canımız o anda yanmadan en çok sigara içerek yakın olabiliriz. Sigara içen herkes, tanrıların ateşini çalıp evin götüren Prometheus'un cisimleşmiş halidir. Güneşin gücünü elde etmek, cehennemi etkisiz kılmak, o ilk kıvılcımla özdeşleşmek, yanardağın iliğini emmek için sigara içeriz. Peşinde olduğumuz tütün değil ateştir. Sigara içerken bir çeşit ateş dansını, yıldırım kadar eski bir ritüeli icra ederiz. Sigara tiryakilerinin dindar fanatikler olduğu anlamına mı gelir bu? Kabul edin, arada bir benzerlk var. Sigara içen kişinin akciğeri, ateş tanrısına kurban edilmiş çıplak bir bakiredir.
Sayfa 157Kitabı okudu
Geri127
419 öğeden 406 ile 419 arasındakiler gösteriliyor.