"...sen güldün ve bir daha kimse gülmedi o andan itibaren. Çünkü sen gülüyorduysan insanların yaptığı eylemin adı farklı ve gülmek yalnız sana münhasır olmalıydı. "
“Bir kapı gıcırdadı ve Mary'nin annesi göründü. Kambur ve ürkek bir kadındı, inliyordu. Mary çabucak bir şeyler söyledi. Kadın kararsız bir biçimde Mingo'yu inceledi. Ayaklarına baktı, bacakla rina baktı, kasıklarına baktı, beline baktı, göğsüne baktı, yüzüne baktı. Sonra gülümsedi ve eğildi, sonra da odasına çekilip kapıyı kapattı. Osaka bağırmaya başladı yine. Daireler çiziyor, kollarını sallayıp yumruklarıyla havada tuhaf hareketler yapıyordu.”
Bir şeyi beklemenin güzelliğini öğrendim. Yaşanan en güzel şey bile bekleme sürecinin değerine ulaşamıyor bence. Çünkü heyecan dolu bir eylem olan beklemenin büyülü bir güzelliği vardır...
10.y.y.ve 12.y.y. arasında o ana kadar toynakları ancak istisnai durumlar
da deriyle sarılan atlar artık nallara sahip olur (nallar 900 yılına doğru
ASYA'dan getirilir). Binicinin dengesini sağlayan ve hayvanın yan tarafla
rına dizlerle baskı yapmasını engelleyen üzengiler de ASYA kaynaklı olup
yaygın olarak kullanılmaya başlar. Atın kullanımının kolaylaşması, içinde
yaşanan dünyanın sınırlarını genişletir. Bu yeni koşum ve nallama siste
minin yol açtığı müthiş teknik ilerleme, XX. yüzyılda yolculuk sürelerinin
yarıya inmesini sağlayan, pervaneli uçaklardan jetlere geçişle karşılaştı
rılabilir düzeydedir.