Hafıza Polisi, ürkütücü ve ilginç bir başlangıç vaat ederek okuyucu direkt içine çekmeyi başarıyor: Uzak bir adada, eşyalar kaybolmaya başlıyor — sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda hafızalardan da siliniyor. Başlıkta da geçen Hafıza Polisleri ise bu silinmiş nesnelerin tamamen unutulmasını sağlıyor. Konsept yaratıcı olduğu kadar ürpertici olsa da, kitabın ilerleyişi, maalesef, biraz yavaş ve kopuk hissettiriyor.
Roman, bu ilginç adada sürdürdüğü sessiz hayatını, editörünü korumaya çalışırken daha da karmaşık hale getiren isimsiz bir yazarı takip ediyor. Atmosfer karamsar ve sürreal, kontrol, kimlik ve kayıp temaları her yerde yankılanıyor. Ancak duygusal potansiyeline rağmen, karakterler genellikle mesafeli hissediliyor, bu da onların mücadelesine daha derin bir seviyede bağlanmayı zorlaştırıyor.
Ogawa’nın yazımı sadeliğinde güzel olsa da, tempo ağır ilerliyor ve olay örgüsü fazla dağınık, ilerleme kaydetmekte zorlanıyor. Sonunda, duygusal doruk noktası beklenen etkiyi yaratamıyor.
Özetle, yazarın ilginç bir başlangıç ve ürpertici bir dünya inşa etmesine rağmen, yavaş ilerlemesi ve duygusal olarak mesafeli karakterleri nedeniyle tam anlamıyla içine çekici bir distopik anlatı sunamıyor. Kaybın sessiz bir meditasyonu gibi, ancak sürükleyici bir distopya değil.