Umudun ve umutsuzluğun ötesindeki bir ormanda kayboldum
Kurtulmak yahut yerleşmek endişesi taşımaksızın yürüyorum
Gözüme çarpan ne varsa seyrediyor
Yaşamın kokusunu soluyorum
Ne elimi kanatan dikene kızıyorum
Ne de dalında sereserpe uzamış yaprakları kıskanıyorum
Birazdan yağmur yağacak
Onun da beni karşılamasını bekliyorum
Hesiodos, theogonia'da, dysnomie ve ate'yi, birbirinden ayrılmayan iki tanrı olarak niteliyor. Yâni; kötücül yasa ve gafleti(!)
Marx da kapitalizm için, "onun en büyük gunahı; insanların elinden insan olma imkanını alıyor olmasıdır" diyor.
Bu iki figürün de kanımca ortak noktada buluştuğu şey, kötücül yapıların, insanlığı, insanın elinden alıyor olması
Sözün özü, toplum ve devlet, insanlık onurunun ya namusunu korur, ya da ona tecavüz eder.
Hesiodos, Zeus'u, önce Metis "bilgi/bilge" ile, sonra Themis "yasa" ile, daha sonra da Eurynome "güzellik/ uc guzeller" ile evlendiriyor. Öyle ki geçim sıkıntısını bile dördüncü evliliğinde gideriyor.
Bununla birlikte Hesiodos, Zeus'u Metis ile evlendirdiğinde, onlardan doğan Athena'yı, krallığı tehlikeye düşmesin diye Zeus'a yediriyor.
Bunu ifade etme nedenime gelince:
Her ne kadar geçim sıkıntısının aşılmadığı yerde yuksek medeniyet oluşamazsa da, o sıkıntının giderilme sürecindeki yaklaşım ve yordam, eger insanlık onuruna yakışır değil ise, işte bu tokluk, bizi yüksek medeniyete degil, katmanlı bir zulme götürecektir...
Düzenli kitap okuyabilmenin iki asgari koşulu vardır
1: bir mesele sahibi olmanız gerekir. Eğer zihninizde bir soru yoksa, kitap okumak boş duvara bakmak gibidir
2: kitap okumak da bir alışkanlık gerektirir. Zira zihin daima alışkanlıklara sığınır...