Rana

Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de Dönüp dönüp arkamıza baktığımız Bir dünya kalıntısı üstünde Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de.
Reklam
Sizin hiç korkmadığınız şeyler ya da hep öyle sandığınız Beslenir kimi zaman da sevgilerle Çok içten bir selamla ve içten bir gülümsemeyle İşte her sabah rastladığımız birinin Durakta, yolda, işyerinde Ya da bir meyhanenin kuytu bir köşesinde Yıllarca süren o dostça ilişkinin Ve hatta bir sevgilinin Yerine Kin dolu gözleriyle bir ölüm yargıcı gibi Biri Kapkara giysilerle, özenti bir zincirle Öyle Dikilmiş sorguya çekiyorsa sizi Ve sakın sormayın işte: bir hesap yanlışlığı mı, değil mi Vakit yok öğrenmeye.
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Adam olamadım bu şehirde, Adam olamadım. Akşamları yalnızlıktan, Sabahları işsizlikten, Ve senin yüzünden, Deniz kenarı...
İçinizden en az yarısını, arzuladığımın yarısı kadar bile tanımıyorum; ve yarınızdan azını hak ettiğinizin ancak yarısı kadar sevebiliyorum.
Reklam
Hayvanların arasından bir tek biz "gelecekte bitmiş zaman" kipinin acısını çekeriz.
Eğer acı eşiğine yakın bir yerlerde dolanıyorsan, yüzüne kapanan kapının rüzgârı bile canını yakar hale gelir. İşte öyle bir haldeyim, bunlara artık tahammül edemiyorum; daha doğrusu tahammül etmek zorunda olmaya tahammül edemiyorum. Başka bir seçeneğimin olmayışına...
Beni kötü yetiştirdiler. Annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Bana yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itina ile tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı. Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım.
Fakat o benim gibi değil ki: normal. Normal, anormal. Bu kelimeleri çocukluğumdan beri sevmem. Daha o zamanlar, bazı akrabalarım bana anormal derlerdi. Bu sözler insanın yüzüne söylenmez. Gene de duyar insan. Anormal. Bu çocuk anormal. Bu çocuk normal değil. Onlara göre, durmadan kitap okuduğum -hatırladığıma göre çok okumazdım doğrusu- ve misafirlerin yanına çıkmadığım bu 'yanına çıkmak' deyimi beni ürpertirdi, içime bulantı verirdi- ve gereken yerde gereken kelimeyi bulamadığım için -bu nedenle bana ayrıca aptal da derlerdi- anormaldim. Ben de büyüyünce çok normal olmak ve onları utandırmak için yanıp tutuşurdum. Galiba haklı çıktılar. Nasıl bildiler bunu? Onların akılsız, duygusuz ve bilgisiz olduklarını bildiğim için, haklı çıkmalarına bütün kalbimle ve aklımla ve öfkemle isyan ediyorum. Ben haklı çıkmalıydım. Olmadı. Sebep olanların gözü kör olsun! Bir zamanlar tutunamayanlar diye bir söz etmiştim. Şimdi bu sözü çok hafif buluyorum.
Ben parçalarımı bir arada tutmak için olağanüstü bir çaba harcıyorum: tutmuş benden ne istiyorlar. Selim gibi görünmenin bana neye malolduğunu bir bilseler. Yatağın içinde büzülmüş bu satırları yazarken nasıl kahramanca bir dayanma gösterdiğimi farketmiyorlar. Kimse, karşısındakinin parçalanışını görmek istemiyor
Reklam
Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Bütün hayatımı birlikte geçirdiğim ve beni gerçekten seven bu insana hiç bir şey anlatamamak ne kötü. Ondan farklı gelişmeye ne zaman başladım? Bu ayrılık nasıl doğdu? Hiç anlamıyorum.
İnsan beyninin böyle farklı güçte olması, birinin yazdığını, ötekinin okuyacak kadar bile bir zekâya sahip olmaması çok üzücü.
Kendimi düşünmediğim zamanlarda bile, kendimden önemli bir şey olduğunu duyduğum anda bile, her şeyden önemli olduğum hatırlatılıyor bana. Ayrıca, bir ihanet kokusu var işin içinde.
Onların istediği gibi yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor Olric. Sabahtan beri hiç bir şey yemediniz efendimiz. Şimdi de içiyorsunuz. Onlar da içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara bir şeyler anlatıyorlar. Ben anlatmak, filân falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric. Kendime yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum.
2.980 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.