Felsefe tarihini sade ve yalın bir biçimde akıp götürerek anlatmış yazar ki amacı felsefeyle kızını tanıştırmak olduğu için çok başarılı bir yöntem ve üslup kullanmış. Eserini Sokratik bir diyalog biçiminde yazması da felsefe ile yeni tanışan birinin yolunu güzel sorularla döşemek olmuş. Elbette derinlikli bir felsefi içeriği yok ancak çocuklara / gençlere felsefe ve felsefi düşünme biçim(ler)ini anlatmak için oldukça keyifli ve yeterli.
Felsefenin mantık, dil ve diğer alanlar olan ilişkisini de sade bir şekilde ele alan yazar Antik kültürden günümüze sözcüklerin de önemini vurgulamıştır.
Sözcükler yol gösterebilir ya da şaşırtabilir, bilgilendirebilir ya da yanıltabilir. Yalan söyleyebilir ya da gerçeği açığa çıkarabilir. Dil iki tarafı keskin bir kılıç gibidir.
Sözcükler aracılığıyla doğru fikirleri arayan felsefenin durumu tuhaftır.
Hepimizin fikirleri vardır. Hepimizin düşünceleri,
inançları, kanaatleri vardır. Bunlar politikayla, dinle, ahlakla, adaletle, sanatla ilgili olabilir . . . Herkesin sahip olduğu bu düşünceler ve inançlar gerçek anlamda felsefe değildir. Felsefe, bilinçli bir etkinlik olarak şu soru sorulduğunda başlar: "Kafamdaki bütün bu düşüncelerden hangileri doğru? Bilmek istiyorum, bunlaı:ı irdelemeye çalışacağım!" Felsefe yapmak sadece düşünmek, fikirlere sahip olmak değildir. insanın kendi düşüncelerini incelemeye başlamasıdır. Bu fikirlere dışarıdan bakmak, kafanın içinde temizlik yapmak isternek gibi bir şey ...
Bununla birlikte, güzelliği kendiliğinden hissetseler de, çocuklar bunu tanımlamakta zorlanır. Yetişkinler de bu soru karşısında daha rahat bir durumda değillerdir.
Sorulmadığında güzelin ne olduğunu biliriz, ancak sorulduğu anda artık bilmeyiz ve buna dair net bir şekilde kurulmuş bir açıklama yapmamız gerekir. Bu zorluk dün ortaya çıkmış değildir.