“Yabancıya haksızlık ve baskı yapmayacaksınız. Çünkü siz de Mısır'da yabancıydınız. [22] “Dul ve öksüzün hakkını yemeyeceksiniz. [23] Yerseniz, bana feryat ettiklerinde onları kesinlikle işitirim. [24] Öfkem alevlenir, sizi kılıçtan geçirtirim. Kadınlarınız dul, çocuklarınız öksüz kalır. [25] “Halkıma, aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz. [26] Komşunuzun abasını rehin alırsanız, gün batmadan geri vereceksiniz. [27] Çünkü tek örtüsü abasıdır, ancak onunla örtünebilir. Onsuz nasıl yatar? Bana feryat ederse işiteceğim, çünkü ben iyilikseverim.
MISIR'DAN ÇIKIŞ 22:21-27 TCL02
[21]
Dünya dümdüzdü
Kim çalışıyor kim çalışmıyor belliydi
Bu defa daha açık görülüyordu
Yatanın yürüyene borcu vardı
Kuş daha iyi bir dünyadaydı
Yaşıyordu ve seviyordu
Dünyada bir ölecek kadar vakti olanlar vardı
Adımı gelecek günlere yazıyorum
"O gökyüzünün ve yeryüzünün gerçek yaratıcısıdır; gecenin gündüzü örtmesini ve günün yeniden gecenin yerini almasını sağlayandır; güneşe ve aya boyun eğdirendir; hepsi, her şey O’nun takdirine göre işler; O’nun her şeye gücü yeter; hiç kuşku yok ki O en kudretlidir, en Yüce Bağışlayıcıdır."
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinürem
Ne yokluğa yerinürem
Aşkın ile avunuram
Bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar öldürür
Aşk denizine daldurur
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
Gün vursun yükünü
Gecenin halkasına
Yol vursun sesini
Uzaklığın pasına
Se s i m e k i b r i t ç a k s a n
t u t u ş a c a ğ ı m !
Sargısızım,
Çoğalırım;
Çoğaldıkça arsızım
Sana yağmur diyorum!
Ve tavanında bir köşede
Sıkışmış bir kırlangıç yuvası.
Seni beklerken yüreğimin
Ufalanıp dökülmüş yarısı.
Sevgilim ne zaman, ne zaman
Bir dosyaya koyacağız bu yası?
Çık gel ağzında balçık ve samanla
Ve karnında yumurtanın akı sarısı.
TESPİH
Bir gün Hoca, yol üstü bir hana inmiş. Nuh Nebi den mi kalmış, Kalûbeladan mı. Her ne ise.. Her tarafı delik deşik olmuş; adeta çökmeye bir başı kalmış. Hoca nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin? Nihayet bir söz arasında:
“Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor be, beşik mi mübarek!” diyecek olmuş ama, hancı hiç oralı olmamış; sözü şakaya boğarak;
“Ağzını hayra aç Hoca. Bu gıcırtılar beşik gıcırtısı değil, tavan tahtaları Hakk a tesbih çekiyor”
Hoca nın közü küllenir mi? Gözlerini hancının gözüne dikerek:
“Peki ama, ya bu tavan böyle tesbih çeke çeke aşka gelip secdeye kapanırsa?”