Aşk mıdır kış gelince başlayan Beyaz bir kılıçla yürüyen aşka...
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler, Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın Ölü öpüşlerin koyuluğuyla...
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren, Cesur savaşçıları taşıyan kışa.
Her yerde yazın bittiği söylenir, Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır, Gökyüzünü görünce gecenin devi Çıkarıp şapkasından yıldızlar, saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir.
Ve tavanında bir köşede
Sıkışmış bir kırlangıç yuvası.
Seni beklerken yüreğimin
Ufalanıp dökülmüş yarısı.
Sevgilim ne zaman, ne zaman
Bir dosyaya koyacağız bu yası?
Çık gel ağzında balçık ve samanla
Ve karnında yumurtanın akı sarısı.
Dünya dümdüzdü
Kim çalışıyor kim çalışmıyor belliydi
Bu defa daha açık görülüyordu
Yatanın yürüyene borcu vardı
Kuş daha iyi bir dünyadaydı
Yaşıyordu ve seviyordu
Dünyada bir ölecek kadar vakti olanlar vardı
Adımı gelecek günlere yazıyorum
TESPİH
Bir gün Hoca, yol üstü bir hana inmiş. Nuh Nebi den mi kalmış, Kalûbeladan mı. Her ne ise.. Her tarafı delik deşik olmuş; adeta çökmeye bir başı kalmış. Hoca nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin? Nihayet bir söz arasında:
“Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor be, beşik mi mübarek!” diyecek olmuş ama, hancı hiç oralı olmamış; sözü şakaya boğarak;
“Ağzını hayra aç Hoca. Bu gıcırtılar beşik gıcırtısı değil, tavan tahtaları Hakk a tesbih çekiyor”
Hoca nın közü küllenir mi? Gözlerini hancının gözüne dikerek:
“Peki ama, ya bu tavan böyle tesbih çeke çeke aşka gelip secdeye kapanırsa?”