Uzun zamandır okumak istediğim, Yaşar Kemal’in dört kitaptan oluşan serisinin ilk kitabını bitirdim. Kitaba dair başta alışamadığım sonrasında ise çok beğendiğim şey; diyalogların şairene tarzıydı. Yani biri konuşurken diğeri de aynı anda konuşuyormuş gibi hissettiren bir durum söz konusuydu. Hatta şöyle ki sanki kitabı ben okumuyordum da izliyordum kafamda öyle canlanıyordu.
Romana geçecek olursak; genç bir delikanlının çocukluktan başlayarak nasıl eşkıya olduğunu ve dönemin toplumsal yapılanmasını detaylıca işleyen bir roman.. Okurken bir çok şey kafamda
canlandı ve oturdu. Güney taraflarını, dağlarını, taşlarını ve insanlarını hayal edebildim. Sadece eşkıyaların bu kadar hüküm sürebilmesi, ağalık makamının bu kadar güçlü olması garip ve rahatsız ediciydi. Her seferinde olan her şeyw anadolu gerçekleri diyerek okumaya devam ettim. Bu sebeple diğer kitapları da merakla okuyacağım. Akıcı dili ve ilgi çekici olay öyküsüyle zorlamayacağına da eminim.
Koskoca romanda ise ilgimi çeken ve birden fazşa kez okuyup üstüne düşündüğüm basit bir alıntıyı buraya eklemek istiyorum;
“Yanında da kartalların yuvaları var. Kartallarla komşuyuz.”
İnce Memed 1Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202357,5bin okunma
İstanbul (Bir Aşk Şehri İstanbul)
Lütfen bana okumak için harcadığım zamanı geri verin. Bu kadar anlamsız bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. Şu an herhangi bir çocuk kitabı açıp okusam daha yararlı olacağına çok eminim. Ana karakter kız çok aptaldı. Ne kararlarının arkasında durabiliyordu ne de kendi yaptıkları sonucunda oluşan olaylarn sorumluluğunu alabiliyordu. Kitap boyunca yaptığı tek şey ağlamak ve başkalarını suçlamaktı. Olaylar zaten aşırı cringe yani diyorum ki daha ne olabilir daha da kötüsü geliyor üstüne. Karakterlerin yaşadıkları zaten aşk değil tartışmadan durdukları süre 3 saniyeyi belki geçer. Sürekli birbirlerini dinlemeyip aptal aptal yorumlar yapıp ayrılıyorlar 2 saniye sonea barışıyorlardı. Kitabın sonunda bizden olmuyor çok toxic bir ilişkimiz var herkes kendi yoluna gitsin demelerini o kadar istedim ki. Bir de kitapta en üzüldüğüm karakter Berke oldu. Kız aptal egosundan sözde çocuk üzülmesin diye sevgili olup bir de kalbini kırdı çocuğun. Her sahnesi çıldırmamı sağlayan bir kitaptı. Konuşmaları bile o kadar samimiyetten uzaktı ki. Yazım dili desen o da yok çok sade yazar cümle kurmayı bilmiyor. Yazım yanlışları almış başını gidiyor. Yani "ızdırap" kelimesini "ıstırap" yazacak kadar mı edebiyat görmedin. Ya da'yı bile ayrı yazamayan bir yazarımız vardı kitap her yönüyle beni çıldırttı. Verdiğim 2 puanı sadece o kadar sayfayı yazarken üzüldüğüm saatlere verdim. Elle tutulur şurası güzeldi denilecek hiçbir şeyi yoktu.
Yazarın başyapıtı olarak nitelendirilen bu kitaptan bahsedelim bugün.
Öncelikle kitabın başkahramanı Martin Eden'la
Jack London arasında bence fark ettiğimiz edemediğimiz çok fazla benzerlik var. Zaten karakteri bu kadar iyi anlayıp bu kadar iyi anlatabilmesinin başka bir yolu da yok bence.
Romanda Martin'in kapıldığı aşkın peşinden aşık
İlk olarak bu kitabı şiddetle tavsiye ederek başlayacağım. Kitaba hiçbir şey bilmeden başlamanız çok daha iyi olur, ben öyle yapmıştım ve kesinlikle bayıldım. Bu yazıyı okumaya devam ederseniz bol spoiler yemiş ve tüm hikayeyi öğrenmiş olursunuz. Sonrasında okumak istemeyebilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar.
Birinci seride başlayan heyecan ikinci
geçenlerde üzerinize afiyet reading slump olmuşum. (artık instagrama bakmaktan, saçma sapan dizilere sarmaktan kitap okuyamıyorum demek yerine reading slump olmuşum diyoruz. daha havalı oluyor.) halbuki millet ne yazıyor okumam, benim de yazmak için gaza gelmem gerekiyordu. üstüne bir de ismi lazım değil uzun zamandır okumak için heves ettiğim ve
AİLEMDEKİ HERKES BİRİNİ ÖLDÜRDÜ
Herkese Merhabalar...
Sizlere yepyeni bir kitap ile geldim.
Geldim geldim ama ben bu kitabı pek de voovv diye okumadığımı ne yazık ki söylemek istiyorum.
Tamam her tarz okuyoruz ama anlatım bana nasıl ifade edebilirim bilmiyorum yabancı ya da dağınık diyebilirim sanırım.
Olayları birleştirmek farklı bir kitap
Suç, Ceza ve Vicdan Azabı
Nasıl başlık ama, mükemmel estetik duruyor değil mi ? Romanı ilk okuduğumda 12-13 yaşımdayken falan aklıma bu başlık gelmişti. “Ben olsam kitabın adını böyle yapardım” demiştim. İyi ki ismini ben koymamışım berbat olurmuş.
Neyse konumuz bu değil, kitabı incelemeden önce biraz vicdan azabını tanıyalım. Bu yazılar
Köksüzler kitabı İzmir'de geçmesi, buradaki yaşamlar arasında farklılıkları anlatması güzel. Ülkedeki hayatın sadece belli illerde geçmediğini göstermesi açısından güzel. Ancak bana çok zorlama geldi. Sanki Barış bey bildiği her konuya aynı anda parmak basmak istemiş. Konular birbiri üstüne binmiş. Kale'deki zorlu yaşam tarzları, çeteler, defineciler, yurtdışından gelen mirasçı, iki kız arasında yaşananlar, taciz vs vs... Tek tek anlatilsa her biri ayrı bir roman olacak konuları tek ve ince bir kitapta toplamış. Dili çok akıcı, kitabı okumak zorlamıyor.
"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır."
Mustafa Kemal Atatürk
"Köy Enstitülerinin kusurlarını bana verin, başarıları sizin olsun."
Hasan Ali Yücel
Birisi Cumhuriyetimizin kurucusu,