"Onlar, yaşadıkları sürece, bir kuytuda bitmiş som mavi bir çiçeğe dokunmaya kıyamadan, gözleriyle olsun bir kezcik okşamışlar mıdır, iliklerine kadar sevinçten titreyip, iliklerine kadar bir mavi sevince kesmişler midir? Bir yağmur yeli sonrası, inen iri damlalar dünyayı toprak kokusuna boğmuşken, içleri pır pırr ederek, derin derin bu dünyanın güzel kokusunu ciğerlerinin köküne kadar içlerine çekmiş, şu dünyaya, doğacak güne, toprağı yaran filize, açtı açacak tomurcuğa, bir çocuğun kapıp koyverdiği gülüşüne hayran kalmış, yaşama bir kez minnet duymuş, çok şükür dünyaya gelişimize demişler midir? Şu deniz beyazken bir yaratılışın, ışığın, tanyerlerinin yeliyle birlikte esmesinin güzelliğinde, tadında eriyip, bu tansığa karışıp uçmuş gitmişler midir?"
Şu senin bulutsu sesin var ya
Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi
Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri
Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,
Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda.
Şu senin dolayık sesin var ya
Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen,
Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı,
İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında,
Kimlik denetimi yaptıktan sonra
Resimli roman okuyan bir er gibi giderici.
Sayfa 158 - YKY, 74.Baskı Şubat 2019, İstanbulKitabı okudu
Pişirdiğim şeylerin beğenilmesinden hoşlanırdım. Tamam, biraz fazla haz duyuyordum bu durumdan. Karşımda benim ellerimle pişirdiğim bir şeyi insanların keyifle yemesinden çok fazla keyif alıyordum.