Edebiyat olmasaydı ne olurdu? Hiç düşündünüz mü? Şiirin, romanın, öykünün, tiyatronun, mektubun, makalenin olmadığı bir dünya hayal edin.
İngiliz romancı ve felsefeci
Lars Iyer "Edebiyat olmadığında Trajedi'yi de Devrim'i de kaybederiz." diyor. Bu düşünceye katılmadan edemiyorum. Girişte sorduğum soruya benim cevabım ise şöyle olurdu:
Benim incelemem biraz uzun olacak. Ama okurken hem o dönemi hem de dönemin kitaba yansımalarını anlatacağım. Yani Udi romanını dramaturji yaparak anlatmaya çalışacağım. Dramaturji ile bir eseri ele almak çok uzun bir süreç. Ama burada makale ya da tez yazmadığımız için önemli noktaları ve kitabın alt metninde ne anlatmak istediğini kısa da olsa
Eserin kapağına ve sayfa sayısına bakıldığında ağır bir bilim kurgu romanı olduğu düşünülebilir lakin Amerika'da Müslümanlığı yaymış olmasıyla bilinen direniş adamı Malcolm X'in hayatının -kendi ve dostu Alex Haley'in ağzından- anlatıldığı otobiyografik bir eserdir.
Yüz yirmi sayfalık bir önsöz bulunmakta ve bu önsözde kitabın özeti, daha
Güzel kitaplara inceleme yazarken hep bi heyecanlanırım söze nereden başlayacağımı bilemem. Yine öyle bir inceleme. Umarım yüzüm kara çıkmaz . İnce Memed ile 15 yaşımda tanışmıştım. Lise yıllarında edebiyata olan sevgimden dolayı büyük bir zevkle okumuştum. Yine o duyguyu özleyip 12 yıl sonra tekrar elime aldım. Seriyi tamamlamak için güzel bir
"Tarih, insan zekasının bugüne kadar yarattığı en tehlikeli meyvesidir." Paul Valery
Fransız düşünür ve şair
"Çanakkale, Yeni Türkiye'nin ön sözüdür."
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Çanakkale Destanı
İncelemeye geçmeden önce
Victor Hugo’nun en az “Sefiller” kadar güzel diğer bir romanı idamın yanlış olduğunu vurgulayan kitap, 19. yy'da yazilmis olmasiyla dikkat çekmektedir..
İdam cezasının çok popüler olduğu dönemde (Fransız ihtilali) Victor Hugo’nun buna karşı çıkarak, fikirlerini savunmak üzere yazdığı kitap. Ancak ilk basıldığında adını yazmamış, zaten o dönemde politik görüşlerini kitapları ve oyunlarıyla yansıttığı için ve bu kadar hassas bir konu iyice tepki toplayacağından daha sonraya bırakmış..Ve bir vakit sonra ortalığı biraz daha yoklayınca ikinci basımda adını yazdırıyor ve ikinci basımın önsözüne bu kitabı neden yazdığının politik gerekçelerini de belirtiyor.Kitap 3.kez basılınca da milletin "eleştirilerini eleştirmek" amacıyla üçüncü önsözünü bir piyes şeklinde derlemiş..Sanki böylece taş yerini bulmuş ;))
Victor Hugo bu eserinde, suçlu olan ve pişmanlık bile duymayan bir adamın ağzından idamdan önceki son altı haftasını o kadar etkileyici anlatır ki, en şiddetli idam savunucularının bile tüylerini ürpetebilir.
. Keyifli okumalar.. yanına ️ almayı unutma...
Feridun Andaç, edebiyatımıza, inceleme, araştırma, deneme, anlatı, öykü, biyografi, söyleşi ve derleme alanlarında eserler kazandırmış, kıymetli bir isim. Son olarak okumuş olduğum bu kitabını, yazardan daha önce okuduğum kitapları ile birleştirince, ortaya nefis bir harmoni çıktı. Belki doğru bir yaklaşım, doğru bir tavır değil lakin ben Andaç
“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Tüm zamanların en sevilen hikâyelerinden biri olan, kırktan fazla dile çevrilen, Oscar ödüllü bir sinema filmi için temel oluşturan ve yirminci yüzyılın en iyi romanlardan biri seçilen Pulitzer ödüllü
Bülbülü Öldürmek , Amerika’nın acımasız bir önyargı ile zehirlenmiş güneyinde geçen, sürükleyici, yürek burkan ve dikkat çekici bir büyüme hikâyesi. Büyüleyici güzellikler ve vahşi eşitsizlikler dünyasında haksız yere korkunç bir suçla suçlanan bir “zenci”yi savunmak için her şeyi riske atan bir adamın hikâyesi çocuk kahramanın gözünden anlatılıyor.
Şefkat dolu, dramatik ve düşündürücü
Bülbülü Öldürmek okurları insan doğasının köklerine; masumiyet ve deneyime, nezaket ve zulme, sevgi ve nefrete, mizah ve pathosa götürüyor.
Harper Lee 'nin her zaman basit bir aşk hikâyesi olarak gördüğü romanı bugün Amerikan edebiyatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor .
Mario Puzo İtalya’nın Napoli şehrinden ABD’ye göç etmiş, son derece yoksul bir ailenin çocuğudur. 1953 yılında yazdığı ilk kitabı Dark Arena ve diğer kitaplarının okunmaması, hedeflediği parayı kazandırmaması Puzo’nun canını sıksa da asla yılmaz. Sonunda çocukluğunu geçirdiği bölgedeki gözlemleri, gazetecilik yaparken ilgilendiği
Kemal Tahir'in evinde yapılan açık oturuma Kemal Tahir'den başka, Orhan Kemal, Mahmut Makal, Talip Apaydın ve Fakir Baykurt katılırlar. Tartışma sırasında, Kemal Tahir dışındaki romancıların tümünün, romancılığı ülkenin kalkınma savaşımının bir parçası olarak gördükleri dikkat çeker. Orhan Kemal, "Bu tip romanlar yazmakla, fiilen mücadeleye katılmış oluyorum," demektedir; Mahmut Makal da köy romanı yazmanın bir tür "memleket romancılığı" olduğunu söylüyordur. Kemal Tahir ise tezini tek başına savunmak zorundadır: "Bence romancı, romancılığı varlığında taşır. (...) Köy romancısı, şehir romancısı olmaz. (... ) Sanatçının bir üslubu vardır.'' Kemal Tahir'e sert çıkışlarda bulunan Orhan Kemal, onu "Balzaclık, Dostoyevskilik tutkusu içerisinde" görüyor, "Kemal Tahir'den ben, aydınlık, ileri, yurdumu ileriye götürecek olumlu tipler istiyorum," diyordur. Giderek tansiyonun yükseldiği toplantıda çıkan kavgayı Aziz Nesin yatıştırır.
Kurgu olsa dahi tarihi gerçeklerin etrafında dönen ve Çanakkale savaşına başka yerden bakmamızı sağlayan bir Buket Uzuner romanı. Savaşın ne kadar çok insana acı çektirdiğini dramatik bir şekilde hissetmenizi sağlayacak ve Çanakkale'ye bir kere bile gitmemiş her Türk insanının dahi kendini sorgulamasına yol açacak bir kitap olduğunu
''Dünya böyle bilsin Türk ili Kerkük
Muhabbet bağının bülbülü Kerkük''
Kerkük; tarihiyle, kültürüyle, yer adlarıyla, mimarisiyle, altında yatanı, üstünde oturanıyla ''Ben Türk'üm'' diye haykıran bir şehir. Ata yadigârı, efkârımız, murâdımızdır.. Yazarın deyimiyle; gönlümüzde aşk, yüreğimizde sızı.. Türk dünyasının hep hüzünle, acıyla hatırladığı