Versailles, kalburüstü tavrı ve kayıtsızlığıyla kendini o derecede bihaber bir şekilde gerçek Fransa'dan koparmıştır ki, ülkeyi harekete geçiren yeni akımların hiç farkına varmaz. Akıllı bir şehirli zümresi uyanmış, Jean-Jacques Rousseau'nun eserlerini okuyarak haklarını öğrenmiştir, komşu İngiltere'de demokratik bir yönetim biçimi olduğunu görmektedir; Amerikan Bağımsızlık Savaşı'ndan dönenler, eşitlik ve özgürlük fikirlerinin kast ve zümre ayrılıklarını kaldırdığı yabancı bir ülkenin mesajını taşımaktadır. Fransa'da ise yalnızca katılık ve sarayın alabildiğine beceriksizliği yüzünden yaşanan bir çöküş görmektedirler.
İnsan cehennemlik saydığı kimselerle barış halinde yaşayamaz; onları sevmek, onları cezalandıran Tanrı'dan nefret etmek demektir; bunları ya kesin olarak imana getirmek ya da tedirgin etmek gerekir.
Her türlü adalet Tanrı'dan gelir, adaletin kaynağı yalnız odur. Ama biz adaleti bu kadar yüksekten almasını bilseydik, ne hükümete ihtiyacımız olurdu ne de yasalara.
Bir şey niçin iyidir, niçin düzene uygundur? İnsan alışkanlıkları dışında doğaya uygun olduğu için. Her türlü adalet Tanrı'dan gelir; adaletin kaynağı yalnız odur. Ama biz adaleti bu kadar yüksekten almasını bilseydik ,ne hükümete ihtiyacımız olurdu, ne de yasalara.
Dini Akıl'dan koparmak, onu akılcı eleştiriye karşı bağışık kılmaktır. Bu tür bir inanç bir önerme niteliği taşımayacağından, doğruluk ve yanlışlık yargılarının uygulanabileceği bir fenomen olmaktan çıkar. Eğer dine Rousseau ve Schleiermacher gibi bir duygu; Lessing, Hamann ve Kierkeggard gibi tutkulu bir içsel kanaat ya da Emile Durkheim gibi özünde bir sembolik eylem formu olarak bakılırsa; onun nasıl kireçlenmeyi ya da hortumu yalanlar gibi yalanlanabileceğini anlamak güçtür.
Celile, Mehmet Nazım Paşa'nın konuşkan gününde olduğunu fark etti.
"Ne olacak bu gidişin sonu baba?" diyerek, beynini epeydir kemiren soruyu sordu.
Paşa kahvesinden bir yudum daha aldı ve düşündü.
"Maalesef iyi olmayacak Celile. Ama bunun sorumlusu ne İttihat ve Terakki'nin kurmay kadrosu, ne de son yüz, yüz elli