Papa Kînini Kustu
Amerika'nın tutuşturduğu "Ermeni katliamı" yalanına, Cezayir, Ruanda ve Kostarika'lıların kanlarını ellerinde taşıyan Fransa ve onun Parlamentosu ile Cumhurbaşkanı Ermeni tasarısını kabul ederek katılıyordu. İtalya ve Alman Parlamentosu da bu konuda hiç geri kalmıyordu. Bunların ağa babası, bizim basınının Türk Papası tartışmaya ilginç bir boyut daha ekliyordu. Tam da bunaklığına yakışır ve Hıristiyanlığın özünde taşıdığı yalan, iftira hile dolu bir açıklamasına tanık oluyorduk.
Fin İç Savaşı, her ay ölümlerin yaşandığı ulusal nüfustaki oranla hesaplandığında, 1994'teki Ruanda Soykırımı'na değin dünyanın en önemli iç çatışması olarak kaldı.
Sayfa 79 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dian Fossey
Şempanzelerin en yakın akrabası sayılan gorilleri Dian Fossey adlı bir kadın araştırmacı sayesinde daha iyi tanıdık. Yaklaşık 15 yıl boyunca Ruanda'nın dağlık yörelerinde gorillerin arasında, onlardan biriymiş gibi yaşamayı başaran Fossey çok ilginç gözlemlerde bulundu. Goriller gibi parmaklarının dışına basarak yürüdü. Yabani bitkileri ağzında çiğnedi. Tıpkı onlar gibi ağaca yuva yapıp geceyi geçirdi ya da göğsünü yumruklayarak onların davranışlarına ortak oldu. Gorillerin birbirlerine baktıklarını, yardım ettiklerini, yavrularını çok iyi koruduklarını ve son derece sevecen primatlar olduklarını yine bu sabırlı araştırmacının gözlemlerinden anlıyoruz. Sayıları giderek azalan goriller için verdiği mücadele yerel yetkililerin bazı çıkarlarına ters düştüğü için, ne yazık ki ormanda yalnız yaşayan Fossey'i, bir gece, uykusunda iken 1985 yılında öldürdüler. Bilim dünyası değerli bir araştırmacıyı, dağ gorilleri ise yakın dostlarını kaybetti.
...Ruanda'da olayları yatıştıracak yerde daha çok tahrik eden Kilise yönetiminin ülkede yapılan soy kırımı örtbas etmeye çalışması, Hükümetin yaptığı soy kırımı kamufle edip, yerli halkı asi olarak ilan etmesinin ve suçu buzavallı insanların üzerine atmasının en önemli nedenleri de şöyle sıralanıyordu: "Kilise yetkililerinin bu akıl almaz tutumları, Ruanda Kilisesinin yıllar boyu kazandığı maddi imkanları elinden kaçırmak istemeyişinden ileri gelmektedir. Ruanda Kilisesi gerçek anlamda devlet içinde devlettir. Ülkenin en büyük ve bir numaralı toprak ağasıdır. Bir numaralı yatırımcı ve hükümetten sonra en fazla eleman kullanan bir kuruluştur."
Katliam Yaptıran Kilise
...Kilisenin Afrika'nın Hıristiyan nüfusunun yüzde 91'ini içinde barındıran Ruanda'da katliam yaptırdığı Fransa'da yayınlanan haftalık Le Nouvel Observateur Dergisi'nin haberiyle öğreniliyordu.
Mart 2016'da Pyeonghwabi, yani Barış Heykeli'ni kendi gözlerimle görmek için Seul'a gittim. Bu heykeli ilk görüşümdü, muhtemelen de son olacaktı. Tecavüzü temsil eden bu sembolü gözlerimle görmek için dünyanın diğer tarafına geçmek benim için kutsal bir yolculuk sayılırdı. Üstelik tecavüze uğrayanlar sadece Koreli kadınlar ve kızlar değildi, tüm dünyadaki kadınlar -Uganda, Sierra Leone, Ruanda, Myanmar, Yugoslavya, Suriye, Irak, Afganistan, Filistin ve dahası- bu acıya maruz kalmıştı. Savaş zamanı tecavüze uğrayan kadınların listesi uzadıkça uzuyordu ve biz kadınların yaşadıkları acıları tarih kitaplarına eklemedikçe, müzelerde onlara yapılan vahşet hatırlatılmadıkça ve kadınlarımız ile kızlarımızın onurları anısına Barış Heykeli gibi heykeller dikmedikçe devam edecekti..
Sayfa 389 - Arkadya YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hotel Ruanda
1994’lerde milyonları aşan insan sayısının Palalarla katledilmesini konu alan çok güzel bir film. O döneme ait video kayıtlarınında kullanıldığı bu filmde Hutular ve Tutsilerin etnik köken farklılığından ötürü Avrupa’nın yapay ırkçılık propagandası ile birbirlerini katletmelerine şahit olacaksınız. filmmodu15.com/hotel-rwanda-tu...
Altı hafta içinde Ruanda'da kalan Tutsilerin yaklaşık dörtte üçü ya da Ruanda'nın toplam nüfusunun %11'ine eşit sayıda, tahminen sekiz yüz bin Tutsi öldürüldü.
Sayfa 404 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Ruanda, Habyarimana yönetiminde on beş yıl boyunca gelişti ve denizşaırı ülkelerden dış yardım alan gözde ülkeler arasına girerek sağlık, eğitim ve ekonomik göstergeler açısından huzurlu bir ülkeye dönüşmeye başladı.
Sayfa 401 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Ruanda soykırımı, 1950'den bu yana dünya soykırımları arasında en fazla ölünün olduğu üçüncü örnektir.
Sayfa 400 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
●Marie ;Yalnızlık isteğiyle kavrulan zihnimin bir anlamda kendinden korkmasıyla giriştiği toplumla yüzgöz olma aptallığına anlam veremiyorum Albert bak bu insanlara et, kan, meni dışında neye sahipler? ●Senin farklılaşma çabası içine giren o lümpen aşağılık egoist tavırlarından bıktım Marie bak 1994 yılındayız daha üç sene önce sscb yıkıldı, Ruanda'da iç savaş var, Çeçenistana, Bosna'ya bak insanlar ölüyor ●Peki biz yaşıyormuyuz Albert :her gün şarap, sex, et ya da alplerde kayak yaşamak mıdır Sence? ●Bu olaydan sonra ikisi 27 sene daha yaşadı peki ne için...
Çukur batı
Batı, iddialarından vurulmuş olan bir uygarlıktır. İnsanlığa sunduğu iddia edilen “eşitlik, özgürlük, adalet ve hakların” sadece kendi halklarına layık görülen değerler olduğu tecrübe edilmiştir. Etnosantirik ve Eurosantirik Batılı tasavvurun, başka bir tecrübe üretmesi çok mümkün değildi. Yalnızca 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hadiselere bakıldığında “ötekinin” yaşama hakkının bulunmadığı veya onu katletme duygusunun birçok örneği görülmüştür. Başta Fransa, ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin (Cezayir, Ruanda, Kuzey Kore, Guatemala, Küba, Vietnam, Afganistan, Irak, Namibya, Yahudiler, Bosna) yaptığı katliamlar hümanizm ve medeniyet adına bulundukları vaatlerinin bir karşılığı olmadığını göstermiştir. Ahmet Dağ
Ruanda ve komşusu Burundi, Hutular ile Tutsiler arasındaki etnik çatışma ile tanınıyor ancak nüfus artışı, çevresel tahribat ve iklim değişikliği dinamitin kendisi iken etnik çatışma yalnızca bu dinamitin fünyesiydi.
Sayfa 42 - Say YayınlarıKitabı okudu
Ruanda'nın nüfusu bağımsızlıktan sonra artınca, ülke geleneksel tarım yöntemlerini sürdürdü ve modernizasyonu, daha verimli ürün çeşitleri kullanmayı, tarımsal ihracat ürünlerini geliştirmeyi veya etkin aile planlaması uygulamayı başaramadı. Bunun yerine artan nüfusu beslemek için yeni tarlalar açmak amacıyla ormanlar kesildi ve bataklıklar kurutuldu, nadas süreleri kısaltıldı ve bir tarladan bir yıl içinde iki ya da üç kez ürün alınmaya çalışıldı. 1960'larda ve 1973'te çok sayıda Tutsinin kaçması ya da öldürülmesinin ardın- dan, bunların eski topraklarının yeniden dağıtılmaya hazır halde olması, Hutu çiftçilerin en sonunda kendilerini ve ailelerini rahatça besleyebilecekleri kadar toprağa sahip olabilecekleri hayalini harekete geçirmişti. 1985 itibarıyla, ulusal parklar dışında kalan sürülebilir tüm tarlalarda tarım yapılıyordu. Hem nüfus hem de tarımsal üretim arttığı için, kişi başına gıda üretimi 1966 ile 1981 arasında yükseldi ama daha sonra 1960'ların başlarındaki noktaya geriledi. Bu tam olarak Malthusçu bulmaca denen şeydi: Daha fazla gıda ama aynı zamanda daha fazla insan varsa, kişi başına düşen gida miktarında iyileşme olmaz. Ruanda'yı 1984'te ziyaret eden arkadaşlarım, bir ekolojik fela- ketin yolda olduğunu hissetmişlerdi. Bütün ülke, bir bahçe ve muz tesisi görünümündeydi. Dik yamaçlar en tepelerine kadar ekiliyordu. Teraslama, tepeden aşağı ve yukarı değil yanlara doğru sabanla sürme, farklı ürünler arasında tarlaları boş bırakmaktansa nadas için bir miktar bitki örtüsüyle kaplama gibi toprak erozyonunu en aza dusurebilecek en temel önlemler dahi uygulanmadı.
Yıllar önce not etmiştim bir tarafa. Yıllardır tek bir şey dahi değişmedi.
İnsan kıymet verdiği şeyin esiridir. Değer denen olgu, istikametiyle ve ölçüsüyle beraber insanın insanlığına doğrulttuğu tehlikeli bir silaha dönüşebilir. Esasen zerre kadar kıymeti harbiyesi olmayan dünyevi şeylerin insanlığın gözüne, gönlüne, hayatına mıh gibi sokulması çok trajik bir mesele bence. Başlangıçta, Allah Azimüşşanın deyimiyle, bir
496 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.