Amacı değil süreci bulma çabası...
Bilim bir şeyin nasıl olması gerektiğini değil, nasıl olduğunu söylemelidir.
Sayfa 156 - KüreKitabı okudu
Reklam
Modern dönemin eşitsizlik ölçütü..
...değer sistemi toplumdaki toplumsal eşitsizliği de belirler. Bir değer olarak para hakim değerse eğer müteşebbisler toplumsal hiyerarşinin tepesine yerleşirler...
Sayfa 116 - küreKitabı okudu
Kültür sistemindeki çöküş, değerler uzlaşısında; değerler uzlaşısındaki çöküş de bütün bir toplumdaki eylem sisteminde bir kırılma yaratır.
Sayfa 117 - KüreKitabı okudu
Şahsiyeti tüketen toplum ile toplumu tüketen şahsiyet...
...kişinin kendini tam olarak toplumun değerleriyle özdeşleştirmesi, aşırı ve ölçüsüz entegrasyon sonucunda ortaya çıkar.
Sayfa 57 - küreKitabı okudu
Bilim ve tekniğin, denetim ve baskı için araçsallaştırılması...
...Bilim ve tekniğin zaferi ile başlayan aydınlanma süreci ilerlemeyi garanti etmemekle beraber, insanın zararına olabilir ve bir baskı aracı haline gelebilir.
Sayfa 91 - küreKitabı okudu
Reklam
Bilim kimlerin elinde bir araçsa onların amacina hizmet ediyor...
Doğa bilimlerinin yükselişi doğanın nesneleşme sürecini ifade eder. Doğa parçalanır, ölçülür ve insana tabi kılınır.
Sayfa 90 - küreKitabı okudu
Pardon, ilerlemekten mi bahsetmiştiniz?
Bazı kültürlerde doğa, korunan ve saklanan bir şey olarak idrak edilirken; aydınlanma ile birlikte bir iktidar, kullanım ve sömürü nesnesi haline geldi.
Sayfa 90 - KüreKitabı okudu
"Kültüre dair hiçbir belge yoktur ki, aynı zamanda barbarlığın da belgesi olmasın."
Kuram neyi ifade eder?
"Kuramlar sadece gerçekliği resmeden birer model olarak anlaşılmamalıdır; onlar aynı zamanda parçaların nasıl bir araya getirilebileceğini anlatan birer kullanma klavuzudurlar."
Sayfa 10 - küreKitabı okudu
Reklam
Sosyolojik yöntem...
Sosyolojide kurallar yüksek bir mercie dayanarak, saf bir içe bakışla veya tefekkürle ortaya çıkmaz; aksine, gerçekliğin gözlemlenmesi ve gözlemlenen verilerin analizi yoluyla elde edilir.
Sayfa 11 - KüreKitabı okudu
Tarihsel süreç ilk olarak sosyalizme sonrasında da son aşama olan komünizme geçişle son bulur.Sosyalizmde "‘üretim araçlarının mülkiyeti ilga edilir ve koletif mülkiyete geçilir. Arzulanan kazanç kolektif faydaya sunulur. Komünizm ise insanların toplumsal bir öz olarak yaratıcı potansiyellerini geliştirdikleri, toplumsal ilişkilerini özgürlük temelinde biçimlendirdiklerî ve özgür ve eşit bir toplumu mümkün kılan otomatikleştirilmiş üretim temeline dayanır. Malum olduğu üzere, tarihsel süreç bu yönde gelişmemiştir. Bu süreç içerisinde bir yandan, az ya da çok sosyal devletçi bir kapitalizm oluşurken, diğer yandan, Marx’ın ima ettiğinin tersine, iktisadî bakımdan planlı ekonomik örgütlenmeye dayalı yapısıyla, hem kapitalist sistem ile rekabet edemeyen, hem de siyasî açıdan özgürlük ve eşitliği garantileyemeyen vahşi bir yönetim sistemi ortaya çıkmıştır. Marksist kuram başlangıcından itibaren hem büyük teveccüh gördü, hem de şiddetli eleştirilere uğradı. Marksizmin bir “devlet kuramı” olarak dogmatik hale getirilmesi, insan haklarını ihlal eden rejimlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Bir çok eleştirmen işin bu yönüne vurgu yapmış ve tüm kuramsal inşaya karşı bir saldırı başlatmıştır.
Marx’a göre eşyanın özünde sermaye ve emék (Bu da bir iktidar ilişkisidir) arasındaki ilişki saklıdır. Bu “eşya fetişizmi" ; tüketicileri, malların kullanım değerleriyle orantılı belli bir fiyata sahip oldukları düşüncesine “iterken, esas olarak pazarda bir mübadele aracı ve bir fayda amacıyla, aynı zamanda bir sınıfın (işçi sınıfının) diğer bir sınıfın (kapitalist sınıfın) hakimiyetinde bulunduğu şartlarda üretilmiş oldukları gerçeğini görmelerini engeller. Sözgelimi ben bir muz satın aldığım zaman, bunun için belirli bir ücret öderim ve bunun sonucunda bir haz alırım. Fakat muz örneğinde göremediğim husus,üretim ve dağıtım şartlarıdır. Yani tarım işçilerinin maddi olarak ve sağlık bakımından sömürülmesi, ekolojik ve sağlık açısından zararlı olan kimyevi gübrelerin kullanılması, gıda şirketlerinin rolleri ve bundan en fazla kimin faydâ sağladığı gibi hususlardır.
Fransız Devrimi'nin idealleri (özgürlük, eşitlik, adalet) özgür vatandaşları ve Adam Smith'in arz ve talebi “düzenleyici” merci olarak kabul ettiği ekonomik sistem içerisinde, ekonomik faaliyetlerini serbest bir şekilde yürüten burjuva sınıfını ortaya çıkardı. Her ekonomik bireyin kendi çıkarını güttüğü serbest ekonomik faaliyetin, “otomatik” olarak adil bir toplum meydana getireceği düşünülmekteydi. Marx bu burjuva yorumunu daima eleştirel bir perspektiften okuyarak ekonomik bireyin “özgürlüğünün” sunî bir durum olduğunu ve gerçekte, bu özgürlüğe sadece küçük bir azınlığın sahip olduğunu vurguluyordu. 19. yüzyılın toplumsal gerçekliği eşitlik, özgürlük ve adalet kavramları ile değil, fakirlik,sömürü ve hukuksuzluk kavramları ile temsil ediliyordu. Marx bu “hürriyetsizliğin” ve toplum üyelerine uygulanan baskının sebeplerini üretim araçlarının mülkiyeti ile açıklamaktaydı. Üretim araçlarına sahip olanlar (kapitalistler) üretimi gerçekleştirmek için iş piyasasında satılan iş gücüne ihtiyaç duyarlar. Nüfusun büyük bölümü (üretim araçlarına sahip olmayanlar) hayatta kalabilmek için emeklerini piyasada satmak durumunda kalırlar ve kapitalistler de bu emeği belli bir fiyata satın alır. Böylelikle kapitalist, iş gücünü kullanma hakkı elde eder.
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.