Bir çocuk babası öldüğünde neden ağlamaz?
Sadece bu sorunun cevabını merak ederek sayfalara şöyle bir göz gezdirdim. Ben bu kitabı okuyamam dedim ve tekrar rafa koydum ben sadece okumaya korkarken bunu yaşayan ne yaşadığının bilincinde dahi olmayan ya da korkutularak susturulan çocukların olduğunu bilmek insanın yüreğini acıtıyor.
"İçinde
Cinler mi bastı o ışıktan şehri
Hani yolları dolduran kabilem
Yalı Boyu Mezarlığı şairi
Akıl bahçesinde kusursuz çiğdem
Aşkım ben arı aşk halis düşünce
Her ümitten damlayan aynı zehir
Birim değişmedim gündüzüm gece
Hazret-i Havva bir köşede oturmuş ağlıyordu. Adem aleyhisselam:( Ey Havva, buradan git. Beni, Rabbimin elçileriyle başbaşa bırak. Bana her ne bela geldi ise senden oldu) buyurdu. Sonra yüzünü Cebrail aleyhisselama çevirdi dedi ki, (Ya Cebrail, ben ölüm şerbetini içer, Rabbime kavuşurum. Senden bir dileğim vardır. Şu süalime cevab ver. Melekler bana (asi) diye mi seslenirler yoksa( Unutan ve hidayete eren) mi derler. Hazret-i Cebrail aleyhisselam ağladı.
Adem aleyhisselam üzüldü. Bütün melekler ağlaştılar. O anda bir ses işitti. (Ey Adem, yukarıya bak) Yukarıya baktı. Cenneti gördü. Hak teala hazretleri O'nun için hazırladığı nimetleri gösterdi. Adem aleyjisselam, Hz Azrail'e( Ey Azrail, çabuk gel. Acele canımı al. Zira canım cananı çok istiyor ve ruh kuşum ten kafesinden vatanına uçmak diliyor) dedi.
"Kırıldı, duvara asılı lavtamın ince teli; kafesinde kanat çırptı saka kuşum; çevirdi, masamın üzerinde uyuklayan Roman de la Rose'un bir sayfasını, meraklı bir ruh."
Daha önce ve şarkılar içine kapanır kitabını okuyup yorumlamıştım. #veşarkılarölümüçağırır ilk kitabımızın devam kitabı.
Yetimhanede başlayıp sonrasında da dostlukları devam eden Arya,Emre,Armina ve Gökçe. Onlar hayatın omuzlarına yüklediği ağır yüke rağmen sımsıkı bir bağ ile birbirlerine kenetlenmiş 4 arkadaş.
Dostluk, aşk, ayrılığı konu alan dizi tadında izlermis gibi harika bir okuma hissi bırakan bir eser.
Bu romanı diğer aşk kitaplarından ayrı bir özelliği var. Okudukça kahramanlarımızın satır aralarında gizlenen duygu,düşünce ve bulunduğu ruh hallerini uygun şarkılarla dile getirmiş olması çok güzel.
Bir kuş düşünün kanatları kırık olmadığı halde uçamıyor uçmak için gökyüzüne ihtiyaç duyuyor işte ben o kuşum.
İnsan sevince ne garip. Gülmeyi de ağlamayı da seviyorsun onun için.
Hayatın akışında erken ya da geç kavramları yoktur. Her şeyi tam da olması gereken zamanda olur.
Ya hayatın sıradaki sınavı ayrılık olursa?
Nilgün, eşi ile birlikte iş için on altı aylığına Libya'ya yerleşir. Buradaki ruh halini günlüğünde şu şekilde ifade eder; 'Bir tarafı Gadard şantiyesi, bir taraf Altman gölü bu garip mekanın ortasındaki ben Nilgün." Kağan, Nilgün'ü bu ülkede çoğu zaman yalnız bırakır. Nilgün burada kendisine bir çevre edinemez ve yapayalnız kalır. Bu yalnızlığı Kuşum ve ben adlı şiirinde şu dizelerle anlatır:
"Kuşum ve ben bir aynada
Uyuyoruz, kafesimiz yatağımız
Yüzlerimiz eşlerine baka baka
Sonsuz kar altında uyuyoruz
kuşum ve ben.
Eşim ve ben kızıl bir bağla
bağlıyız birbirimize
Çözülürse yoksulluk sevinir
Aynamızın içinde tek bu bağ...
Kızıl kıskanç eşim kuşum ve ben."
"