İradeli olmak demek, fiil ve hareketlerin iyisini seçip icra etme şeklinde beliren ruhi kuvvete sahip olmak; hareketlerimizde kötü örneklerin, kötü telkin ve itiyatların esiri kalmayarak kendi fiillerimizin bizzat yaratıcısı, sevk ve idare edicisi olmak demektir.
Eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşukluk, üşengeçlik, hoppalık ve havailik şeklinde ise, iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin.
Cenabı Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam hem hadisi şeriflerle hem ayetlerle "Cemaat olun, mescide gelin, mescide her adım attığınızda şu kadar sevap var, bu kadar günahınız silinir." buyurdular.
Ümmeti, temiz olan yerde temizlenmeye ve gönüllerinde hakiki hikmetin feyz ile kuşanmasına davet ettiler.
Bütün bu hakikatleri, hakikati anlamak için beyan ettiler.
Bizler evlerimizde oturup televizyondan, videodan da sohbetleri seyredebilirdik. Ancak burada önemli olan iki havas bulunmaktadır.
İlim sesle bizzat kulaktan öğrenilebilir.
Videodan verilen eğitim, hakikatini bulamaz. Ruha işlemez. Yüzde yirmisi akla ya girer ya girmez, yüzde sekseni uçar gider.
Gençlikte bu hastalık meydana gelmiştir. "Videodan seyrederiz biz onu sonra.", "Bir kaydedin sonradan seyrederiz." deyip bu cemaat ruhunu kaybettirmek istiyorlar bize.
Maddî bakımdan hali düzelince insan neden daha az memnun olur? Maddî standart yükselince, psikolojik standart neden düşer? İntihar olayları ve ruhî bunalım vakaları neden millî gelirin artışı ve eğitim derecesiyle doğrudan doğruya bir münasebet arzediyor?
İmanı eyleme dönüştürmede rehber insanlar ortaya
çıkmayınca, peygamberi, ehli beytini ve Kur'an-i gerçek-
leri araştırmak ve aktarmak görevi "Eski medreselerin
başarısız insanları"na terkedilince bir grup genç islami
ilimleri öğrenmek ve fıkıh ilmini daha ileri bir düzeye çıkarmak amacıyla okullara girdiler. Kabiliyet ve beceri
sahibi olanlar büyük bir çaba ve gayret sonucu normal eğitim ve öğretim sistemi bünyesinde fakih, veya müctehid oldular. Ancak bu yetenekli ve becerikli insanlar öğretmen olarak görevlendirildiler. Dolayısıyla bir nevi hapsedilmiş olan bu insanlar böylelikle de toplumdan soyutlanmış oldular. Gereği gibi okullarda çalışmayanlar veya başarısız kişiler ise dini topluma götürmek zorunda kaldılar. Fakat yetenek, zeka ve ruhi dayanıklılık açısından zayıf olan bu ikinci grup insanların üstün yönleri sadece güzel sesleri, heyecanları ve sanat eğilimleri olabilirdi. Üçüncü bir grup insan daha mevcuttu. Bunların ise ne üstün zekası, becerisi, kabiliyeti ve ruhi dayanıklılığı,ne de güzel sesleri heyecanlan veya sanat eğilimleri vardı. Ne bilim ne de güzle sese sahip olamayan bu gruptakiler sanki dilsizlerdi ve sanki hiç konuşma yetenekleri yoktu. Korumasız ve işlevsiz kalan bu insanlar ise kurtuluşu, sosyal prestiji "mubarek" veya "kutsal kapı"lara yaslanmada buldular. Dolayısıyla müctehirdlere ve camilerdeki imamlara dayanarak, önceliği aldılar.
"8 saat uyumalısın 8 saat çalışmalısın 8 saat de ailene ve sosyal ilişkilerini harcamalısın" diye insanı tamamen maddeye atan adaletsiz tavrı ve hayat nizamını aşılamaya kalkıyorlar.
Bu aşıyı milli eğitim adı altında marshall yardımlarıyla kendi ülkemize adapte etmiş olduğumuz eğitim sisteminin tam da ortasına koymuşuz.
İlginçtir, günümüzde hemen hemen her anne baba çocuğunda Einstein kadar zeka kapasitesinin olduğunu düşünüyor. "Benim çocuğum ortalama bir zekaya sahip, ona nasıl bir eğitim verelim?" diyen bir anneye şu ana kadar hiç rastlamadım.Herkes çocuğunu Gazali gibi yetiştirmeye kalkıyor.Bu şekilde topluma ancak psikopat yetiştiriyoruz.Zekanın, ruhun, karakterin bir kapasitesi vardır.Herkesin iradesi, dindarlığı, takvası aynı seviyede değildir.Herkesin ruhi kapasitesi aynı değildir.
Eğitim kalitesini arttırmada, en az maliyetle en etkili sonuç; okul binalarının ve bahçelerinin estetikleştirilmesiyle elde edilir. Bahçesi çölleşmiş, cezaevi benzeri okullarda öğretmenler şefkatli, öğrenciler mutlu olamaz.