6.cilt
1355. Ebû Hureyre ve Câbir radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: "Harp hileden ibarettir." Buhârî, Cihad 157, Menâkıb 25, İstitâbe 6; Müslim, Cihâd 17, 18. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihad 92, Sünnet 28; Tirmizî, Cihad 5; İbni Mâce, Cihad 28 ... Harpte düşmana karşı hile yapmak, bütün İslâm âlimlerine göre câizdir. Harp esnasında nasıl imkân bulunursa öyle hîle yapılır. Bunun yolları ise bir bilgiyi gizlemek, bir gerçeği olduğundan farklı göstermek, konuştuğu bir sözden dönmek şeklinde olabilir. Bilindiği gibi yalan dinimizde en büyük haramlardan biridir. Fakat İslâm âlimlerinin tamamına göre yalanın câiz görüldüğü yerlerin başında savaş gelir. Şu kadar var ki, düşmana verilmiş olan sözü ve antlaşmayı bozmak câiz değildir. Harbin hile oluşu, karşıdakine zulmetmeyi, âdil olmayan tavır ve davranışlar sergilemeyi gerektirmediği gibi bunu meşrû da kılmaz. İslâm ordusunun sayısını gizlemek, azı çok göstermek, gidilecek yol hususunda düşmanı aldatmak, silâh miktarı konusunda yanlış bilgi vermek, ittifak ettiği toplulukları haber vermemek, ne zaman saldırıya geçeceğini söylememek ve benzeri davranışlar harp taktiklerinden sayılır ve câiz olan hileler sınıfına girer. Harbi kazanmada bunların önemi ve zarûri oluşu inkâr edilemez. Bu hususlarda yalana ruhsat verilmiş olması, Allah'ın İslâm ümmetine bahşettiği nimetlerdendir.
İnsan olduğumuzu anlamaya çalışıyorlar herhalde
Yine kadın ve erkek, kimi ziyaret, kimi seyretmek maksadıyla kalabalık halinde gelüp, hususa yemek yediğimizi görmeği pek isterler idi. ''Filan kimsenin kızı veya filanin karısıdır; yemek yidiginüze bakmağa izninizi rica eder.'' deyu haberler gelüp kimini def' edemeyüp nâçar ruhsat (izin) verirdik. Perhizleri vaktine rastladığı için kendileri yemek yemeyüp sofranın etrafını çevirüp seyrederlerdi. Anlar ise yemek seyretmeyi âdet edinmişler.
Reklam
İSTANBUL - Sağlık Bakanlığı Müşteşar Yardımcısı Dr. Cihanser Erel, "Bürokrat, Türkiye'de ruhsat verme işini seviyor; denetleme işini pek sevmiyor. Böyle bir kültür gelişmiş" dedi.
5.cilt
1251.Mücîbetü'l-Bâhiliyye, babasından (veya amcasından) naklen, babasının Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e elçi olarak gidip memleketine döndüğünü, bir yıl sonra -hâli ve görünüşü oldukça değişmiş olarak- tekrar Hz.Peygamber'e gittiğini ve şöyle dediğini haber verdi: - Ey Allah'ın Resûlü! Beni tanıdınız mı?  Hz.
Biliyor musunuz? dedi, bugün yazıma gelecekler. Eyvah! Ne yazacaklar? Muhtar seçimleri varmış, seçmenleri yazıyorlar. ( İyi: Evde bulunurum o halde. Ha-ha.) Alçak herifler! Ne yüzle oy isteyecekler? İnşaatların bu ruhsat işlerini böyle karıştırdıktan sonra, çökmekte olan temel çukurlarını hiç gözden geçirmedikten sonra...Dur, ben onlara gösteririm. Muhtar adayı da geliyor mu?Yok; bu, memurun işi.Gururla başını kaldırdı: Bizim patron, muhtar olacak galiba. Beter olsun!
Sayfa 77 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
5.cilt
1069. Kendisine Amr İbni Kays da denilen meşhur müezzin Abdullah İbni Ümmü Mektûm radıyallâhu anh : –Yâ Resûlallah! Muhakkak ki Medine’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: – “Hayye ‘ale’s-salâh, hayye ‘ale’l-felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu. Ebû Dâvûd, Salât 47.
Reklam
Evvela Müslümanların ameli tercihlerinden ötürü birbirini kınamaması prensibi işletilmelidir. Dileyen hep azimet sınırında gezer, dileyen hep ruhsat sınırında gezer. Haddizatında Müslümanların fazlaca ihmal ettiği bir prensip vardır: Dinin kınamadığını kınamama. Rahmet dininin zahmet fıkhına dönüşmesi bu prensibin terki yüzündendir.
“Ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın” (Nisa Suresi 43).
Böylece Allah, sarhoşların ne söylediklerinden habersiz oldukları için namaz kılmalarını istemediğini bildirmiştir. Peki, ayık kafalıyken anlamını bilmediği ayetleri Kuran’dan okuyup ne dediğini bilmeyenlerin durumu bu sarhoşlarınkine benzememekte midir? Bunların namazlarında yerine getirmedikleri unsur olan “ne söylediğini bilmek” sarhoşların yerine getirmediği unsurla aynı değil midir? Kişinin ibadette söylediklerinin farkında olması bir ruhsat ve bir kolaylık olarak görülmemelidir. Kişinin söylediklerinin farkında olarak ibadet etmesi, kişinin Yaratıcısı ile gerekli bağı kurması için önemli bir şarttır. Kuran’da, 2-Bakara Suresi 45. ayette, sabırla ve namazla Allah’tan yardım dilemek geçer. Namazda söylediklerinin manasından habersiz olan kişi, kendi özel derdiyle ilgili özel duygularını nasıl dile getirip de Allah’tan yardım dileyecektir.
Âh Mine'l Âşk...
Ruhsat gibi çeker var mı firkati çoktan beri Kendi bana nuş ettirdi şerbeti çoktan beri Kabul ederse köledir Ruhsâtî çoktan beri Eşiğine koysam başı zebh-i ser etmez m'ola (Âşık Ruhsâtî)
İnsanlar oruç tutamadığında dinden çıkmazlar nasıl ki namaz kılmadığında dinden çıkmıyorsun burda durum aynıdır lakin oruç tutmaya gücü yetmeyenler için ruhsat vardır. Tutma zorunlulukları yoktur Allahu Teala onlara böyle bir lütufta bulunmuştur. Namazı bile isteye kılmadığında iman eden bir kişi fasık olur. Orucu da kendi rızasıyla tutmayan kişi için hem tevbe hem de kaza gerekir lakin ramazan orucunun yerini tutmaz. Vakte bağlı ibadetlerimize dikkat edelim inşallah.
Mmefhari

Mmefhari

@munevverT
·
08 Nisan 17:52
"Ramazanda oruç tutamayanlar bayram kutlamasın bayram müslümanlara ait bir bayramdır "
Reklam
Cimer'den bilgi edinme kanunu kapsamında yabancı maden firmalarının ruhsat alanlarını isterseniz, ticari sır olduğu için verilmiyor. Ticari sır önemli çünkü. Bir vatandaş olarak bunu kontrol hakkımız alınmış elimizden madencilik kanunumuz ile. Adamlar belki su kaynaklarımıza yakın siyanürle altın çıkarıyor olabilirler ancak bizim bunu kontrol etme hakkımız yok. Eğer bu firmalar su kaynaklarına yakın altın arıyor ise ve madencilik kanunu ile bunu görmemiz engelleniyorsa, bu vatan hainliğidir! Yabancı firmanın ticari sırrından daha önemli olan topraklarımızdır, suyumuzdur!
Huzeyfe b. Yemân (ra), Allah Resûlü'nün (sas) sırdaşıdır. Sevdiği bir hanımı var. Allah yolunda cihada gideceği zaman hanımıyla vedalaşır ve: "Ben şehadete gidiyorum. Umuyorum ki Allah bu sefer bana şehadeti nasip edecek. Eğer ben şehid olur da gelmezsem evlenebilirsin. Allah sana o konuda ruhsat vermiş, o ruhsatı kullan." derdi. Huzeyfe b. Yemân yine bir gün böyle diyerek evden çıkmış. Sonra aklına bir şey gelmiş, geri dönmüş ve şöyle demiş: "Böyle dedim gittim ama aklıma şöyle bir şey geliyor. Sen benden sonra evlensen benden daha fazla memnun olacağın bir eşin olsa cennette onunla olmak isteyeceksin ve benim yanıma gelmeyeceksin. Vallahi ben seni çok seviyorum. İstiyorum ki cennette de seninle beraber olayım. Bana söz ver. Benden sonra evlenme, Allah da cennette bizi birbirimize eş kılsın." Huzeyfe b. Yemân eşinden böyle söz alıyor ve cihad meydanına gidiyor.
... Hanefî’de, yolculukta dört rek’atlı farzları iki rek’at kılmak azîmettir, yani zorunludur; ruhsat (izin) değildir. Şâfî’de, yolculukta dört rek’atlı namazları ikişer rek’at kılmak ruhsat olduğundan, isteyen iki ya da dört rek’at kılabilir.
Sayfa 168 - Ahmet Tomor - 23. Baskı, Adapazarı 2022Kitabı okudu
Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kazasız belâsız nasıl geçeyim? Kan istiyorsan al işte eşiğindeyim. Razıyım öl bende, sende öleyim. Gizli bir bahçesin, aç kapılarını, derununda dirileyim. Bilinmezsen yok olursun, ruhsat ver seni de dirilteyim. Gizli saklı bir hazine, yitip gitme bilinmeden, sana ebedîlik ağacı ve bitimsiz bir saltanat vereyim. Sende bileyim, sende bilineyim.
Sayfa 105Kitabı okudu
ز جان و جان ز تن مستور نیست لیک کس را دید جان دستور نیست Ten zì cân u cân zi ten mestûr nist Lik kes-rå did i cân destûr nist "Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lakin herkesin ruhu görmesine ruhsat yoktur."
Resim