★ Peyami Safa'nın 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilen ve üç ana bölümden oluşan Yalnızız; isminden anlaşılacağı üzere bir arada yaşamasına rağmen kendi içinde 'yalnız' kalan, baskı altında ve dar bir alana hapsolmuş roman kahramanlarının hikayesini anlatır.
★ Meral, gizlice görüştüğü Samim'in, ağabeyi Ferhat’ın ve sonunun
''İyiyi kötüden ayırmak külfetini okuyucuya bıraktığım için özür dilerim.'' Bakın bu inceliktir, naifliktir, temizliktir, bir şairin / yazarın ruhunun yansımasıdır.
3 kısım ve 13 öyküden oluşan kitap, Sabahattin Ali'nin bu önsözüyle başlar. ''Zor olan insan olmak değil kii, mesele insan kalabilmekte'' demiştir Sabahattin Ali'nin eserlerini
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Diriliş, Tolstoy’un yetmişinde kaleme aldığı ve ölümünden önce yayınladığı son büyük romanı. Hesaplaşmaları içinde en çetin ve sert olanı aynı zamanda. Romanı 1899’da yayınlanmaya başlasa da O, 1889’un aralık ayında “Koni’nin romanı” diyerek ilk satırlarını yazmaya başlamış. Koni’nin romanı diyor çünkü romanın kurgusunun esinlendiği olayı,
Fernando Pessoa kitabının incelemesine Yunus Emre’ye ait mısralarla başlamak ne kadar tuhaf değil mi?
Aslında hiç de değil, çünkü Pessoa bu eserinde kendi ’ben’inden içeri girerek farklı kimlikleri ile birlikte şiirler kaleme alıyor. Pessoa’nın dört farklı alter
Proust’u anımsatan şekilde Cartarescu’nun geçmişini okuyacağımı sanıyordum ancak beklediğimden çok daha derin ve zengin bir romanla karşılaştım. Roman, her biri Cartarescu’nun hayatın üç kesitini aktardığı üç bölüm ve çok incelikli bir şekilde bu bölümlere bağlanan, başta ve sonda olmak üzere iki kısa hikâyeden oluşuyor. İlk bölümde çocukluğunu;
Es Selam Dostlar…
Ahlak üzerine yaptığı bereketli çalışmaları ile münevver , nadir mütefekkirlerden biri Nurettin TOPÇU…
Avrupa’da Ahlak Felsefesi üzerine doktora yapmış ve Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapan ilk Türk olarak kayda geçmiştir.
Fransa’da kalması yönünde yapılan teklifleri kabul etmeyip Türkiye’ye dönmüş ve
Yılmaz, ilerleyen günlerde Sevgi S.'ye "ölümden sonra ruhun
bir başka bedene geçip yaşaması" diye bilinen reenkarnasyona
inandığından bahsetti. Reenkarnasyonun Allah'ın
"Adil" isminin yansıması olduğunu ileri sürerek, "Herkes
aynı hayatı yaşamıyor. Birden çok kere dünyaya gelip farklı
hayatlar yaşanarak, Allah'ın adaleti sağlanıyor," dedi.
Yılmaz, bu yolda yalnız değildi. "Efendimiz," diye andığı,
Fatih Kızılarslan adlı dini bir lideri vardı. Güya Kızılarslan,
Hazreti Muhammed'in, kendisi de Veysel Karani'nin ruhunu
taşıyordu. Sevgi S.'ye, "Senin ruhun da geçmişte başkalarına
aitti," dedi.
Sevgi S. etkilendikçe, Yılmaz'ın para istekleri arttı:
Benden para istenen ilk dönemde sık sık uykum geliyordu.
Gün içinde aniden uyku hissi oluşuyordu. Yılmaz'a bahsettiğimde,
ruhum üzerinde uyku halindeyken çalışıldığını
söyledi. Param bittiğinde, borç istemem için beni ikna ediyordu.
Para verenlerin Allah'ın yardımına hak kazanacağını
söylüyordu.
Sayfa 25 - İletişim Yayıncılık - Ağustos 2019Kitabı okudu
Ezilen kitapların kardeşliği konseptinden bir eserle geldim. Çok satılanlarda olmayıp da onlara uzaktan imrenerek bakan bir kitapla karşı karşıyayız. Öncelikle kitap çok pahalı. Pdf okuya okuya kitaba para vermeyi reddetmeye başlamışım. 80 sayfa kitaba 12 lira para istemek beni Nfk ile tavuk dürüm arasında seçim yapmaya itti. Evet, tavuk dürümü
Peki, kim kurtaracak beni var olmaktan? Ne ölümdür istediğim ne de hayat.*
13 Haziran 1888 saat 15.20'de, Largo de S. Carlos'ta, 4 numaralı evin soldan dördüncü katında, aynı zamanda müzik eleştirmenliği de yapan adalet bakanlığı görevlisi Joaquim de Seabra Pessoa ile Maria Madalena Xavier Pinheiro Nogueria'nın ilk çocuğu Fernando
— o sardunya çiçekleri ki kaç kez düşüncelerinin geçtiği yolları süslemiş; yaprakları, sanki aceleyle okurken üzerine not alman kâğıt parçalarıymış gibi,..
— tabut örtüsü, karatoprak, kefen değil; asıl acınacak şey böyle boyun eğmeye zorlanan çocuklardı, canlılıkları baskı altında tutulan çocuklar.
Deniz Feneri.. birçok edebiyat tarihçisi ve
"İnsan şu veya bu özel konum için değil kısmetinden bağımsız olarak mutlu olmak için doğmuştur" ve sevgili bir eşin, evladın veya dostun gözlerinde parlayan şu duygu yansıması duyarlı bir ruhun bakışına onu doyurmaya yetecek şeyi sunar."