Kelâmın ilim olduğu topraklar...
Şiirlerle savaş başlatıp, şiirlerle savaş bitiren bir halk.
Şiire tapan bir halk...
Çölün emsaline şehâdet etmediği bir güzel,
Bir güzele vurulan iki dev şâir...
Hikâyemizin başlama noktası, hazret-i fahr-i kâinâtın nübüvvetinin ilk dönemlerine tesâdüf ediyor. Devrin iki dev şâirinin amansız mücadelesinin, bir yandan hüzün, keder ve esârete zebûn olmanın, diğer yandan nedâmet ve vicdan azabının yürek dağlayan sancılarıyla dolu hikâyesi, sahradan çok uzaklara, orta asyaya kadar uzanıyor. Burada fazla detaya girmek, eseri okuyacak olanlar açısından doğru olmayacağı için bu kadarıyla iktifâ ediyoruz.
Bu kalitede, özgünlükte romanlarımızın olmayışı içler acısı bir durum. İnsanlarımızın, rus edebiyatıyla yatıp fransız edebiyatıyla kalkmalarının sebebi de budur.
Biraz iddialı gelecek fakat, bu eser şahsımca türk edebiyatında kaleme alınmış en üst düzey edebî romandır. Dünya klasikleri arasında yerini alması gereken bir başyapıt...