İngiltere'de bir ara başbakanlık da olmak üzere çok farklı kademelerde görev yapmış ünlü devlet adamı Arthur James Balfour (1848-1930) ilerlemek isteyen genç birinin "Diplomasi nedir?" sorusu üzerine şu hikâyeyi anlatır: "Bir zamanlar tüm doğuya hâkim olan bir padişah varmış. Bu padişah bir gece uykusunda bütün dişlerini teker teker kaybettiğini görerek büyük bir korkuyla uyanmış ve gördüğü rüyayı hemen bir tabirci çağırarak anlatmış. Tabirci rüyayı şöyle yorumlamış: 'Bu dişler senin çocuklarındır' demiş, 'Birer birer hepsi ölecek, sen de onların ölümlerini göreceksin'. Hiddetlenen padişah hoşuna gitmediği bu yorum üzerine adamın kellesini vurdurmuş ve yeni bir tabirci çağrılmasını emretmiş. Gelen kişi ise rüyayı şöyle yorumlamış: 'Ülkemizin geleceği için güzel bir rüya bu padişahım. Dişleriniz çocuklarınızdır, siz de Allah'ın sevgili bir kulu olarak o kadar uzun bir ömür yaşayacaksınız ki ülkemizin aydınlığı için bütün çocuklarınızdan fazla yaşayacaksınız.' Padişah bu yorumdan memnun olarak ona bir kese altın vermiş." Ünlü İngiliz devlet adamı Arthur James Balfour gence dönerek "İşte diplomasi budur!" demiş.
Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terkederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür:
Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprü sünün başına gidip durmak
"Ben kendimden yana değilsem kim benden yana?" diyen Hillel'in üzerinden yüzyıllar döndü. Bize de her şeyin söylenip yapıldığı geçmişin üzerine her şeyi biliyor gibi yapmak düştü. Bir soru kaç kez sorulursa duyulur, kırk söylenişte deli olan insan bin soruda ne olur? İnsan işte, ağacın altında dünya gölgeliktir diyerek zamanda uyuyor. Deniyor ki boruyla uyanacak, uyansa peki sana anca rüyasını anlatacak ve kısa, kısacık bir rüya anlatacak. Onlar bak neler diyorlar, neler bekliyorlar sen hiçbirini görmedin, bilmedin. Onlar başka arayacak sen ayrı söyleyeceksin. İşte öbür dünyaya uyandın, hayırdır inşallah.
Kara Kitap
"Hiç bir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine , hiç bir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine. "
Bu alıntı ile karşıma çıkan ve eğer okumazsam bir şeylerin eksik kalacağını düşündüğüm bir kitaptı benim için.
Okuması zor , uzun dolambaçlı cümlelerin olduğu,
ANDROMEDALI & NORA GÜLÜM ERDİNÇ
.
Herkese merhabalar sizlere severek okuyacağınız bir bilim kurgu romanının yorumuyla geldim
.
Kitap 2 Bölüm, 328 sayfadan oluşmaktadır. Yazım dili sade, açık ve oldukça anlaşılırdır. Kitabın konusu okuru son sayfasına kadar ilerletebilecek potansiyele sahip bir şekilde sürükleyicidir.
.
KONU
Kitabımı,
Dünyayı ve insanları unutabilmek için aylarca bir kitaptan ötekine soluk soluğa koşturdum durdum
Bir bakıma insan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykuda...
Dünya büyük bir şey değildir Hasanım Ali, kimi zaman sevdiğimiz insanın yüzü, kimi zaman hayal edilen bir dokunuşun büyüsü, kimi zaman da kapıldığımız bir hevesin genişliği kadardır.
Hasan Ali Toptaş & Uykuların Doğusu
Selamlar Kitap Dostlarım tam olarak büyülü bir dünyanın kapılarını aralamak gibi yazarın kalemi ve anlatımı, kelimelere dansettiren yazarım diyorum, #kuşlaryasınagider le başlayan tanışıklıgımız diğer kitaplarıyla devam etti. Başlama kitabınız bu kitabı olmasın deme gereğini duydugumu belirtmeliyim, Gerçekle düşün birbirine geçtiği, rüya içinde rüya, hikaye içinde bir başka hikaye, kaf dağının ardından bir ses... bir varmış bir yokmuş gibi, masal tadında #fantastik bir anlatım, öyle bir beyin fırtınası yaşatıyor ki #yazar, okumanız lazım, ne desem eksik kalır masal gibi masal denir ya, işte öyle bir anlatım. Bir haksızlık sonucu işinden olan Haydar karakteri ile başlıyor kitabımız Cebrail Dedeyle devam ederken, yazarın diğer kitaplarindan da tanıdıklara rastliyorsunuz, ana hikayeden yan dal hikayelere geçişleriyle duygularınız oradan oraya savruluyor, bu duygu ve sözler cümbüşü surerken de başınız dönebilir.
Metinlerini varoluş ve yok oluş üzerine kurarak varoluşçuluğu taşrada taşımasıyla özgünlük kazanan sade dilinden yükselen müzikle giderek hayatıyazıya, yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten yazar.
Uykuların DoğusuHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 20201,278 okunma
Zaten hayatımız tamamen zannetmekten ibaret değil midir? Dünyada ne hakkında emin olabiliriz? Kendimizi sağlıklı zannederiz, bir gün, senelerden beri müthiş bir illete tutulduğumuzu öğreniriz. Mesuduz zannederiz, saadetimizin rüya olduğunu, aldandığımızı öğreniriz. Geleceğimizi güvende zannederiz, o anda mahvoluruz, harap oluruz... Dostlarımızı sadık zannederiz.. Velhasıl hep zannederiz,sadece zannederiz. Zaten bütün insanların hayatı yalnızca zannetmek üzerine kurulmuş değil midir? İnsanların asırlarca devam eden zanlarla neler çektiğini tarih bize ispat etmez mi?
Peygamber efendimiz salât-selâm üzerine olsun- şöyle buyurmuştur:
" Aranızdan biri korkulu bir rüya görürse üç kere sol yanına tükürsün ve yine üç kere o rüyanın şerrinden Allah'a sığınsın. Böyle yapınca gördüğü rüya kendisine zarar vermez."
Ey ruhum, tüm bilgeliği ve bilgeliğin tüm taze ve en eski sert şaraplarını verdim toprağın içsin diye.
Ey ruhum, her güneşi, her geceyi ve her susuşu ve her özlemi döktüm üzerine: – bir asma gibi büyüdün sen de.
Ey ruhum, aşırı zengin ve yüklü duruyorsun şimdi, dolgun memeleri ve sık, boz altın üzüm salkımlarıyla yüklü bir asma: –
– mutluluğunla
Nice kentler gördüm, alevlerin kurbanıydılar,
Zamanlar, vahşet üzerine vahşet getiriyordu,
Ve toprak olmuş nice ırklar,
Hepsi de günün birinde unutuluyordu.
Tanrılar gördüm, bir gecede yıkıldılar,
En kutsal çalgılar bile paramparçaydı,
Ve çürümelerden geriye kalanlar,
Yeni bir hayatla güne başlıyorlardı.
Yeni bir güne başlayıp, yeniden ölüyorlardı,
Hep aynı tragedyaydı sahnelenen,
Hem oynanan, hem de anlaşılandı,
Ve deliliğin karanlığından farksız acıları,
Güzelliğin kadife görkemini
Gülümseyen bir diken tarlası gibi sarmaktaydı.
1165. Ömer İbnü’l-Hattâb’ın torunu Sâlim’in, babası Abdullah İbni Ömer’den rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
“Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.
Sâlim diyor ki:
O günden sonra Abdullah geceleri pek az uyurdu.
Buhârî, Teheccüd 2, 21, Fezâilü’s-sahâbe. 19, Ta'bîr 25, 36; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 139, 140.
Açıklamalar
Peygamber Efendimiz’in, kayınbiraderi Abdullah’a yaptığı yukarıdaki iltifatın hoş bir sebebi vardır. Abdullah İbni Ömer diyor ki: Ashâb-ı kirâmdan biri bir rüya gördüğü zaman, bunu gelip Resûl-i Ekrem’e anlatırdı. Ben de buna imrenir ve içimden, keşke bir rüya görsem de Resûlullah’a arzetsem, derdim. O sıralar henüz çok gençtim. Âdet olduğu üzere ben de mescidde uyurdum. Nihayet bir gün isteğime kavuştum. Rüyamda iki melek beni yakaladılar ve tuttukları gibi cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü. İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden tanıdıklarım bulunuyordu. Gördüklerimden korktum ve “Cehennemden Allah’a sığınırım” demeye başladım. Bu sırada başka bir melek geldi ve bana “Korkma!” dedi. Bu rüyamı ablam Hafsa’ya anlattım. O da Resûlullah’a arzetti. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü, “Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu. O günden sonra, pek az bir kısmı dışında geceleri uyumayıp ibadet ettim.
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamberimiz'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkânı verdiğini yazar. Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635'te, önce İstanbul'u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başlamış, sonra da 50 yıla yakın süre üç kıtada binlerce kilometre dolaşıp, gezdiği gördüğü yerleri anlatmıştır..