Rüyaların hayıra yorulması gerektiği söylenir hep. Kötü bir rüya mı gördün? Kimseye söyleme, akan suya anlat..
Maren da kötü bir rüya görüyor. Bu rüyayı kimseye anlatmıyor. Ama rüyası gerçeğe dönüştükçe, uyanmasının mümkün olmadığını anlıyor.
Hayır Maren, yaşadıkların gerçek diyor kendine. Ve o kadar gerçek ki üstümden kokusu çıkmıyor…
.
Vardø adasına gidiyoruz, uzun zaman öncesine.. 1620 yılına.
Bir fırtınaya tanık oluyoruz, küçücük bir yerin tüm erkeklerinin ölümüne sebep olan. Tam 40 erkek. Evlat, eş, kardeş..
Onlar konuşamıyor ama geride kalanlar konuşabiliyor. O kadınlar yaşamak zorunda. Soğuğun tam da ortasında nefes almaya devam etmek zorunda onlar.
Yalnız kalabilselerdi bunu yapabilirlerdi belki ancak onlar kadın ve ‘korunmaya muhtaçlar’
Korunmanın ne demek olduğunu hepsi çok iyi anlayacak. Anladıkları ile birlikte anlatmaya da başlayacaklar..
.
Kiran Milwood Hargrave gerçek bir olayı kurguyla buluşturuyor. Cadı avını, kadınları.. Çok sağlam bir konudan bahsediyor olmasına karşın ben ne yazık ki biraz baharatsız buldum.
Kadın-erkek ilişkilerine dair yüzeysel ifadeler , tam da üzerinde durmasını istediğim konuların (cadılık-ritüeller gibi) üstünkörü geçilmesi..
‘neden okudum şimdi’ demiyorum kesinlikle, ama şöyle hayıflanmış olabilirim ‘ah bu harika bir kitap olabilirdi!’
.
Çeviride Anıl Ceren Altunkanat yer alırken; kapak tasarımı (ki çok sevdim) Hamdi Akçay çalışması –