modernitenin kadına kurduğu tuzak'ın yaratılmasında birçok kesimin rolü var. kadınlığın bir özü olmadığını söyleyen, onu fallusa ait olmayan diye tanımlayıp kadınlığı, "erkekliğin düzenleyici, anlamlandırıcı gücünü görmek ve kabul etmekle mümkün gören
p s i k a n a l i t i k bakış açısı sorumludur.
" kadınlar doğaları gereği köledirler ve bu değişmez bir gerçekliktir, "dedikten sonra kadın nedir? diyerek ölen f r e u d sorumludur.
Sayfa 150 - *kadın antropolojik bir kendindelik, tek ve bağımsız varlık (mevcudiyet, eleman) ve oldukça soyut ontolojik kategoridir, diyen ve soyut ontolojik kategorinin kurtuluşunu proletaryanın kurtuluşuna bağlayan m a r x sorumludur.Kitabı okudu
Ocak 1933 te Cumhurbaşkanı Hiddenburg tarafından Başbakanlığa getirildi.Aynı gün E.Hemingway ,T.Mann,M.Gorki,K.marx,F.Engels,S.Freud,A.Einstein gibi bir çok sanatçı ve bilim adamının kitaplarını meydanlarda Ateşe verdiler.
Soruyorum şimdi, günümüzün yazarlarını, halktan adamlarını, memurlarını, politikacılarını Romalılarmış gibi göstermek mümkün müdür? Kesinlikle böyle bir şey olamaz, çünkü insan değildir onlar, yalnızca etten kemikten taslaklardır ve adeta somutlaşmış soyut varlıklardır. Karakterleri ve kendilerine özgü bir tarzları varsa bile, o kadar derindedir ki, kesinlikle gün ışığına çıkamaz: onlar olsa olsa "böbrekleri muayene eden kişi" için insandırlar. Başka herkesin gözünde başka bir şeydirler, insan değil, tanrı değil, hayvan değil, yalnızca tarihsel kültür oluşumlarıdırlar, sadece ve sadece kültür, imge, bir içeriğinin bulunduğu gösterilemeyen biçim, ne yazık ki yalnızca kötü bir biçim ve bunun ötesinde üniforma. Benim önermem de bu anlamda anlaşılmalı ve değerlendirilmeli:
T a r i h e y a l n ı z c a g ü ç l ü k i ş i l i k l e r d a y a n a b i l i r , z a y ı f l a r ı i s e t a r i h
t a m a m e n s i l e r.
Burada biz bir daha soralım: Belirli insanlara yarayan, onlara cesaret veren materyalizm bir felsefe olarak sahiden gerekli miydi? Devrimci bilincin istediği şudur: Ergen sınıfların öncel hakları, ayrıcalıkları olamaz. Devrimcinin kendi özünde sezinlediği bulduğu kökensel (men şei)
t e s a d ü f i lik ezgen sınıftan insanların varlığı için de sözkonusudur.
Olana ilişkin nedenler değil, hiçbir zaman olmıyorsa da o l m a s ı g e r e k e n e ilişkin yasalar, yani nesnel-pratik yasalar varsaymanın söz konusu olduğu Pratik Felsefede; bir şeyin neden hoşa gittiği ya da gitmediğini, tek başına duyumun verdiği zevkin beğeniden nasıl ayrıldığını, bunun da aklın genel bir hoşnutluğundan —ki haz ve acı duygusu buna dayanır— ayrılıp ayrılmadığını, bundan arzuların ve eğilimlerin, bunlardan ise, aklın işbirliğiyle, maksimlerin nasıl çıktığını araştırmak gereksizdir. Çünkü bunların hepsi deneysel bir Ruh öğretisinin işidir; bu da, d e n e y s e l y a s a l a r a dayandığından D o ğ a F e l s e f e s i sayılırsa, Doğa öğretisinin ikinci bölümünü meydana getirir. Burada ise söz konusu olan, nesnel-pratik yasadır, dolayısıyla sırf akılca belirlenen istemenin kendi kendisiyle ilişkisidir; o zaman, deneysel olanla ilgili herşey kendiliğinden ortadan kalkar, çünkü a k ı l t e k b a ş ı n a davranışı belirliyorsa (ki şimdi tam bunun olanağını araştırmak istiyoruz), bunu zorunlu olarak a priori yapmalıdır.
Sayfa 44 - İkinci Bölüm: Yaygın Ahlâksal Dünya Bilgeliğinden Ahlâkın Metafiziğine GeçişKitabı okudu
Ama saf aklın, nereden olursa olsun alınabilecek başka güdüler olmaksızın, kendi başına nasıl pratik olabileceği, yani (kuşkusuz saf pratik bir aklın biçimi olacak olan) b ü t ü n m a k s i m l e r i n i n y a s a l a r o l a r a k s ı r f g e n e l g e ç e r l i l i k l e r i i l k e s i n i n , istemenin önceden herhangi bir ilgi duyabileceği