Şiir okumak ;Yamaç paraşütü yapmaya benzer diyebilirim..Hafif hissetmek boşlukta hissetmek yönüyle..Heyecan başka bişi yoksa..
Bu arada şiir okuyamam ,şiir dinleyebilirim,zihnim dağınık olduğu zamanlarda şiir okuma isteğim depreşebilir.Şiirle ilgim bu kadar yani..
Elde var hüzün beğendim mi çok anlamadım aslında..🤪
Alıntıladığım mısralar,dizeler de sadece anlayabildiğim yerlerdi..
Diğer mısraları anlamadım mı anladım tabi,mesela zencilerden uzun uzadıya bahsettiği bir şiiri vardı,sonra çeşit çeşit O. diyor o da ben buraya beden işçileri diye yazayım..Sonra Zeynebin bir subay a aşkından bahseden bir şiiri vardı..
Bu şiir kitabının son bölümünde Attila İlhan ile eski zamanlarda yapılmış söyleşilere yer verilmiş..
Düz yazı ya da röportaj okumayı şiir okumaktan daha çok sevdiğimden olsa gerek kitabın son bölümündeki kısımları daha bir ilgiyle okudum.
Attila İlhan,büyük bir şair sadece şair değil tarih bilinci de gelişmiş sinema tutkunu değerli bir edebiyatçı aynı zamanda..
Söylendiğine göre belleği çok sağlam olup saatlerce ezberinden dünya edebiyatından şiirler okuyabilirmiş..
Güzel bir şiir kitabı..
Bana olduğundan daha fazla eminim şiir severlere daha çok hitap edecek bir kitap..
Keyifli okumalar
️
Elde Var HüzünAttila İlhan · Bilgi Yayınevi · 19923,499 okunma
İlk olarak nereden başlayım, ne söyleyim bilmiyorum. Kitaba başlarken, uzun bir aradan sonra okuyacağım ilk deneme kitabı olduğu için biraz da olsa içimde tereddüt vardı. Abdurrahman abinin konuşmasını saatlerce dinleyebilirim, acaba yazarken de aynı şekilde hiç zorlanmadan okuyabilir miyim diye düşündüm. Şimdi ise kitabı bitirirken hüzünlendim. Bir arkadaşımı uzaklara uğurlamış gibi hissettim. Sanki onlarca sayfa boyunca gerçekten sohbet ettik. Sanki her satır aralığında unuttuğumuz veya bize unutturulan değerlerimizi hatırlattı.
Samimiyetle demlenmiş, samimiyetle paklanmış bir kitap. Okuyun, okutun ve içinizde tozlanıp kaybolmaya yüz tutmuş değerlerinizi hatırlayın...
“Şöyle durup şeylere baksan... baksan diyorum, düşünmek, eleştirmek değil... dünya kesinkes çıldırmış gibi gözükecektir. Ve gerçekten de çıldırmış! Nasıl ki savaş ya da devrim dönemlerinde çıldırmışsa, normal ve barışçı dönemlerde de öylesine çıldırmış. Kötülükler, çılgınca kötülükler, çareleri de yine çılgınca. Çünkü tümümüz it gibi kudurmuşuz. Kaçıyor, kaçıyoruz. Ne'den? Bilmiyoruz. Milyonlarca önemsiz şeyden. Bir bozgun bu, panik. Ve geri çekilecek yer yok; tabii eğer kaskatı duruşan o başka. Eğer böyle davranabiliyor ve dengeni yitirmiyorsan, ve keşmekeş içinde sürüklenip gitmiyorsan, ayakta kalabilirsin... ve hareket edebilirsin.”