Sabahattin Eyüboğlu hapishaneye geliyor. Tabii neden girdiğini bilmiyor, kafasına yolda yürürken damdan tuğla düşmüş gibi müthiş şaşkın bir vaziyette. Çünkü ‘Sen Türkiye Komünist Partisi üyesisin,’ diyorlar. Halbuki bütün solcular dahil, Sabahattin’in komünist olmadığını kesinlikle herkes biliyor, hatta bu yüzden sol kesimden eleştiriler bile alıyor. ‘Ya, ne oldu, niye getirdiler bizi buraya?’ falan diye soruyor etrafta. Yani hayatta hiç olmayacak bir şey, acayip bir dava. Bir gün, birkaç kişi masanın etrafında oturuyoruz. Dündar Kılıç ‘Hocam,’ dedi, ‘Allah aşkına merak etmeyin. Bu tabiidir. Siz şimdi burada üç ay yatacaksınız, ondan sonra sizi mahkemeye çıkaracaklar. Size diyecekler ki, kalk bakalım ayağa. Adın ne? Sabahattin. Soyadın ne? Eyüboğlu. Peki, mesleğiniz nedir? Hoca. Nesiniz? Efendim ben profesörüm falanca üniversitede. Yaa, diyecek hâkim. Siz Profesör Sabahattin Eyüboğlu musunuz? Evet ben profesör Eyüboğlu’yum. Allah Allah. Biz sizi, kantarcı Sabahattin zannetmiştik!’ Tabii herkes kahkahaları koyuverdi.”
Dündar Kılıç, hapishane arkadaşı Sabahattin Eyüboğlu’nu ve ona yaptığı bu şakaları aradan uzun yıllar geçse de unutmadı. 19 yıl sonra Playboy dergisine verdiği bir röportajda Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediğini anlatmak için bile o günleri hatırlatıyordu:
“Türkiye’de her şey olabilir. Türkiye’de olmayacak şey yoktur. Gene gelirler, fakir fukarayı, garibi, evinde iki gün bir adamı misafir edeni toparlarlar. Gene on bin kişi, yüz bin kişi tutuklanabilir. Verirler bunlara namluyu, dipçiği, bundan sonra da işte üç-beş sene sonra ‘İşte kusura bakma, yanlışlık oldu,’ denir