Sen gelirsin diye yollarınına begonviller kanaviçeler ve manolyalar ekeceğim.
Sevinçlerimi tebessüm diye kolye yapıp yapraklarına asacağım.
Gelirsin diye mor papatyalardan bir köy evi inşa edeceğim sana.
Çatısına beyaz gecelerden çalıntı kiremitler döşeyeceğim.
Bahçesine mutluluk,keyif,huzur, dinginlik ve birazda sen ekeceğim.
Kibri nefreti, kötü
Bir kız gelmiş kırsaldan panayıra. Ceylan gibi bir kız. Bir nergis ve bir de gül varmış kızın yüzünde. Saçlarında gün batımı, şafak vakti varmış dudaklarındaki gülümsemede.\n\n
Güzel yabancının kalabalığa karışmasıyla birlikte genç erkekler etrafını sarmışlar. Biri dans etmiş. Öteki pasta kestirmiş kızın şerefine. Yanağına öpücük kondurmayı dilemiş hepsi. Hem zaten bu değil midir panayır dedikleri?
Fakat kız şaşkınlıkla kalakalmış ve erkeklerden rahatsız olmuş. Onları güzelce azarlamış. Hatta bir-iki tanesine tokat atıp oradan uzaklaşmış.\n\n
O akşam eve dönerken şöyle demiş içinden: “Tiksindim. Ne kadar kaba ve terbiyesiz adamlar. Dayanmak mümkün değil.”
Güzel kız, erkekler ve panayırlar hakkında düşünürken sene akıp gitmiş. Sonra panayıra tekrar gitmiş yüzünde bir nergis, gül, saçlarında gün batımı, dudaklarında şafak vaktiyle. Fakat bu kez onu gören genç adamlar sırt çevirmişler. Bütün günü tek başına ve yalnız geçirmiş genç kız. O akşam eve dönerken şöyle içinden geçirmiş: “Tiksindim. Ne kadar kaba ve terbiyesiz adamlar. Dayanmak mümkün değil.”
Panayıra, kırsalda yaşayan sevimli mi sevimli bir kız yüzünde bir zambak ve bir gül vardı, saçlarında ise bir gün batımı. Şafak vakti, dudaklarından gülümsüyordu.
Ellerini bana uzatan küçük bir kız çocuğu
Yanaklarında ki kızarıklık,
Saçlarında ki kızıllık,
Ve kirpiklerinde ki sarılık,
Gün batımı renklerini anımsatan bir surat,
Masmavi gözleriyle bana
Bir teknede ki balıkçının çabasını anımsatıyor.
Rüzgârda hafif hafif savrulan kalın telli saçları,
Ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor
Uzaktan hafifçe dudaklarını aralıyor,
Bir şeyler diyor ama bana ulaşmıyor.
Neden!
Engeller ne ikimiz arasında?
Onu duyamıyorum, gittikçe uzaklaşıyor benden,
Neden gittiğini biliyorum.
İşte! Şimdi fark ediyorum,
Güneş batıyor, anlıyorum!
O giden kız çocuğu benim
Ve gittikçe batan güneş,
Zaman geçtikçe kaybolan hayallerim.
Seninle yaşamak tüm zamanları
Aşkın efsunlu gölgesine sığınarak
Mevsim mevsim, çiçek çiçek
Söylemek bir ağızdan tüm şarkıları
Uzanıp çimenlere ay ışığında
İzlemek yıldızlarla bezeli gökyüzünü
Işıl ışıl parlayan gözbebeklerinde
Yaşamak sevdaların en karasını
Buğulanan tüm pencerelere
Eşsiz yüzünü çizerim
Gelirsen saçlarına çiçekler takınıp,
Avuçlarının içine papatyalar dökerim.
Bihaber yaşadığımız yıllara inat
En güzel gülüşleri biz savuralım,
Tarihi teslim almış güzelliğine karşın,
Ay ışığı, yıldızlara serenat yapsın.
Gün batımı uzadıkça uzasın altın saçlarında
Ay ışığını doldursun kadehlere gözlerin,
Yakamoz uysallığında…
Aşksız ve paramparçaydı dünya bir inancın yüceliğinde sevdim seni bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. Aşk demişti yaşamın büyük ustaları, aşk ile sevebilmek bir güzelliği ve dövüşe bilmek güzellik uğruna işte yüzünde badem çiçekleri, saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
Sen
Panayıra, köylerin birinden güzel mi güzel bir kız geldi.
Yüzünde zambak ve gül açmıştı. Saçlarında gün batımı,
dudaklarında ise gülümseyen bir şafak vardı.
Genç delikanlılar bu güzel yabancıyı görür görmez onun
etrafında pervane oldular. İçlerinden biri onunla dansa
kaldırmak istiyor, bir diğeri şerefine pasta kesiyordu. Ve hepsi
yanağından bir öpücük alabilmek için yanıp tutuşuyorlardı.
En nihayetinde bu bir panayır değil miydi?
Fakat genç kız şaşırmış ve ürkmüştü. Genç delikanlılar
hakkında hiç de iyi şeyler düşünmüyordu. Onları tersledi ve
hatta içlerinden ikisini tokatladı. Ve onlardan kaçtı.
O gece eve dönerken yolda kalbinden şunlar geçiyordu,
“Onlardan tiksindim. Bu ne münasebetsizce ve terbiyesizce
bir davranış. Sabır bırakmadılar.”
Sonraki bir yıl boyunca güzel kız panayırı ve genç adamları
aklından çıkaramadı. Panayır günü geldiğinde yine yüzünde
leylak ve güllerle, saçında gün batımı ve dudaklarında
gülümseyen şafak ile oradaydı.
Fakat bu sefer, onu gören genç delikanlılar ona arkalarım
döndüler. Bütün bir gün tek başına ve ilgisiz bir şekilde
oturdu.
O akşam eve dönerken içten içe ağlıyordu. “Onlardan
tiksindim. Bu ne münasebetsizce ve terbiyesizce bir davranış.
Sabır bırakmadılar.”
Yaklaşan ayak sesleridir akşamın
Şafaktan çıkmış bu uzun yolculuğa
Bir gelen var uzaktan soluk soluğa
Kapkara gözleri hüzünlü ve dalgın
Akşam, rüyalarımıza giren o esmer kadın
İşte! Açılmış dipdiri göğüsleri
Bir vuslat gecesine çağırır bizi
Ve ansızın büyüler gözlerimizi
Saçlarında o yıldız yıldız süsleri
Şair «hoyrattır» diyor akşam