Seytan Moskova’ ya kibar bir profesor kiliginda gelirse neler olur. Bu kitap insanligi, ahlaki degerlerin cokusunu, insanin elindekiyle asla yetinmeyip ne kadar iyi durumda olursa olsun hep daha fazlasini isteme tutkusunu, paranin, luksun, makamlarin, cikarlarin, hirslarin insanlari kadin, erkek, varlikli, yoksul demeden nasil ele gecirdigini muhtesem bir elestiriyle ele aliyor. Maiyeti koca bir sehri birbirine katarken Seytana yalnizca bir kosede oturup izlemek kaliyor. Aslinda hem dinin hem de sosyal ve idari yapinin, mevkilerin temelsizligine de ciddi elestirileri var. Romanin ikili yapisinin diger ayaginda eski Kuduste Roma valisi Pontius Pilatus’tan Matta Levi’ye, Yahuda’ya uzanan bir Hristiyanlik ve din elestirisi de var. Her ne kadar Rusya halki uzerinden anlatilsa da tum dunyada yasanan genel bir yikim aslinda. İnsanlar o kadar doyumsuz ve kotu ki Seytan bile yaptigi iyiliklerle insanoglunun yaninda masum kaliyor. Kotu bildiklerimizin bile merhametli bir yani oldugunu oldugunu gosteren bir kitap ayni zamanda. Hele ki yazildigi donem dusunuldugunde bu senaryo dunyanin herhangi bir yerinde gunumuzde gercege donusse ne buyuk cokusler yasanirdi diye dusunmeden edemiyor insan. Bu kitapta hic mi iyi bir sey olmuyor diyenlere tum bunlarin yaninda guzel bir ask, tutkuyla baglilik, sevdigi icin Seytanla isbirligi yapmaya varincaya kadar buyuk bir sevgi ve sadakat hikayesi de bekliyor okurlari. Bulgakov bu kitabi olum dosegindeyken tamamlamaya calistiysa da yine de yarim kalmis bir roman aslinda. Bu yuzden yer yer celiskiler yer yer sacma gelen olaylar olsa da ben hayran olarak cok ama cok severek okudum.