Oğuzcum Ataycığım a selâm olsun...
"Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum, seni de tanıdım... Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Hahlısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az... Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sade- ce A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbir- leri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorum, demek, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir..."
Sayfa 349 - Derdâ
Onu pes ettirmek istiyordum ama beklemek ve görmek istiyordu. Bu da daha çok heyecanlanmama neden oluyordu Diger zamanlar da olmasa bile burada bana sonsuz güven duymasını istiyordum. Aslında tüm hakimiyeti ona vermey delice istesem bile devam ettim. Ama ona ne yanıt verecegimi bilemiyordum. Kaybetmek üzereydim. Ne istiyordum? "Göğüslerime
Sayfa 328
Reklam
-Bu alışman gereken bir şey değil. -Ne peki? -Farkında olman gereken bir şey... -Farkındayım ben. Daha önce hayat, ölüm ve ikisi arasında yaşanan şeyler çok anlamsız geliyordu. Ben kendime anlamsız geliyordum. Oysa şimdi... -Evet, ya şimdi? -Şimdi daha farklı. Bir ben olmak, bir başkası olarak yaratılmış olmak hoşuma gitmeye başladı. Kendimi gerçekten özel hissediyorum. Yıldızların altında bir yerim var benim! Sade ce benim doldurabileceğim bir yer. Eğer orayı bulup orada durmazsam sonsuza kadar boş kalacak bir yer...
Fakat luther zamanında olanlardan acı bir şekilde yakınan ba­zı yürekli Protestan liderler de vardı. Bunlardan biri olan Zürihli Bullinger, Reformcu'nun "iffetsiz ve haddi aşan tarzına itiraz eder. "Bu adamın (luther) merhametsiz ve küstah ruhu karşısında her­kes şaşkınlığa uğramalıdır. Gelecek nesillerin zihninde luther sade­ ce bir insan olarak değil; aynı zamanda cezayı gerektiren bir hırsla hareket eden bir insan olarak da kalacaktır." "Eğer yazılanlar ünlü rahip tarafından değil de bir domuz çobanı tarafından yazılsaydı, bunları mazur göstermek zor olmayacaktı." "Yahudilere
Sayfa 97 - Kaknüs yayınları 2003Kitabı okudu
Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sade ce A ve Z. Sadece iki harf ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Sayfa 349Kitabı okudu
O'nun Ahlakı
Yani şu ölçüye göre nasıl olacağım, davranışım ne olacak. Onun için Allahın Resulû: "- Ben mekârim-i ahlâkı tamamlamaya geldim!" Buyuruyorlar ve bu sözle ahlakı getiriyorlar hem ahlâkın ne demek olduğunu anlatıyorlar. Baş memuriyetleri bu... Böyle anlamak lazım, Allahın Resûlünü... Ahlâk, sade-ce onun ahlâkı... Başka ahlâk numûnesi yok... Ahlâk demek, O'nun ahlâkına bürünmek O'nun ahlâkı da Allahın ahlâkı...
Reklam
"Öldürseler de köylüyüz. Hepimizde aynı köylü zihni­ yeti var. Her birimizi dört duvarın arasında tutsalar da sade­ ce bedenlerimiz içeride, küf ü rlerimizi pencerelerden dışarı fırlatıyoruz. Pencerelerden, bütün bacalardan birbirimizin kavgalarını duyuyoruz."
platon'un öğretisinde aşkın idealar ile duyusal görünüşlerin "durağan bir arada varoluşu", imge her ne kadar kusurlu görülüyor olsa da, prototip ile imge arasındaki bir ilişkiydi ne de olsa da, Bunun yerini bir ölçüde, aristoteles'in tümeller ile tikeller arasında olduğunu ileri sürduğü genetik bağlantı aldı - duyusal görünüşün imge işlevini inkâr etmeyen, ancak onu eskisine göre daha az münhasır kılan bir bağlantı. bir oğul, babanın sade ce sureti değildir, ürunüdur.
Sen de fark ettin mi? Az, dediğin, küçücük bir kelime. Sade- ce A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbir- leri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi
Zorluklar, yürüdüğümüz yolda karşımıza çıkan engeller de ğil. Zorluklar, yolun ta kendisi. Fark etmek için araçlar sade ce. İstemediğimiz bir olaya hoş geldin demeyi öğrenebilir miyiz? Ona bir fark etme çağrısı olarak bakabilir miyiz? O olayı bura da öğrenilecek bir şey var diye yorumlayabilir miyiz? Ve tüm bunların kalbimize işlemesine izin verebilir miyiz? Hayatın bize sunduğu o an her ne ise, onunla olma isteğinin ne anlama geldi ğini öğreniyoruz. Hatta o an bundan hoşlanmasak da. Çünkü zorlukların ta kendisi bizim iç çalışmamız, bizim yolumuz, bizim hayatımız...
Reklam
"(bir inanışa bir konuya)söylenecek sözler, ona bir yönüyle işaretten ibarettir. Bunu şu misal- le düşünelim: Bir çok ressamdan bir bahçeyi fırça ile anlatmaları istendiğinde, her biri aynı bahçeyi başka başka tablolarla resmedeceklerdir. Çünkü bahçe fırçadan dökülmeden önce onların şahsi dünyalarından geçecek ve gizli dünyalarından başka başka renkler alacaktır. Artık tablodaki bahçe, sade- ce o bahçe değildir.."
AGLAR & YERÇEKİMİ
Yerçekimi Amor - Zümrüt Kent, D041402, Bemidji, MN. Soru: Yerçekimini neden yarattığımızı açıklayabilir misiniz? Grup: Yerçekimi sizin için garip bir şeydir, çünkü o normalde mevcut değildir. Yerçekimi, Oyununuzu gezegenin yüzeyinde oynamanızı sağlamış olan bir şeydir. Başlangıçta, siz eterik formdayken, yerçekimine ihtiyaç
Resim