"Bağışla amma, karar hincik verilsin derim Hoca Efendi!" "Bana 'Hoca Efendi' deme. Benim adım Küçük Ağa'dır."
Küçük Ağa artık yalnız kaçamak arıyordu. Salih'in gönlünü kararıyla ilgisiz bütün duygu ve düşüncelere kapadığını, pazarlığın hiçbir çeşidini umursamayacağını iyice anlamıştı. Fakat kendisinin de beş dakikacık olsun yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Hayır, düşünmek, karar vermek için değil. Küçük Ağa kaderinin ne olduğunu daha Salih tabancasını çıkarıp teklifini yapınca anlamıştı. Bir şimşek sezişi idi bu. O kadar kesin, o kadar karşı durulmaz!.. Ama beş dakikacık, hiç değilse beş dakikacık!.. Bu lazımdı işte. Hani insan darda kalır da bir baba, bir dost yadigarını satar ya. Hani insan o işte bile mahkûmiyetini bile bile oyalanır, pazarlık kesildiği halde şöyle bir yalnız kalmak ister ya, Küçük Ağa'nın duyduğu işte o isteğin devleşmiş, gönlü yamyassı ediverecekmiş gibi bastıran hali idi. "Hele sen biraz git."
Artık sadece yalvarıyordu. Salih bunu anladı ve elinin titremesini önleyemedi. Küçük Ağa aynı fısıltılı sesle ilave etti:
"Ne sen beni vurabilirsin, ne de ben seni. Allah korusun. Bir dolaş gel."