Kanımca hikayenin baş kahramanı Stevens'ı yazarken Kazuo Ishiguro, bir insanın hayatını nasıl yaşamaması gerektiğini tasvir etmiş. Nasıl mı?
Bu kitap aslında topu topu altı günü içeren bir günlük. Sanmayın ki bu sadece bu altı günden bahsettiği bir günlük olsun! Başuşak Stevens, işine o kadar bağlı ki bu günlüğü yazmasının sebebi olan "Efendisinin onu memleketini gezmeye teşvik etmesi"nde bile memleketi gezmiyor, düşünceleri ve eylemleri sürekli efendilerinin kendisiyle dolu. Kendi gününü anlatacakken aklına bir şey geliyor ve hemen orayı bölüp uzunca efendilerinin yaşadığı şeyleri bize aktarıyor. Hikayede Stevens'ın değil, Stevens'ın efendileri olan merhum Lord Darlington ve Mr. Farraday'in hikayelerini görüyoruz. Şaka değil, gerçekten! Bedeni ve ruhu, tamamen işi ve efendileri ile yüklü olan tırnak içerisinde "kişi"den bahsediyoruz. Babası ölüm döşeğindeyken duygusallaşıp oğluna içini dökeceği sırada "Aşağı katta işleri olduğunu" söyleyen, evin kâhyasının evleneceğini ona kaç kez söylemesine rağmen her seferinde unutan bir adam Stevens. Kitabın son cümleleriyle incelememi noktalamak istiyorum:
Umarım işverenim dönene kadar öyle bir düzeye -espri yapma konusunda- gelirim ki hoş bir sürpriz olur ona.