Aristo'ya göre her şeyin bir nedeni vardır; şu anki inanç temellerimizi bile nedenler oluşturmaktadır, onun bulduğu nedenler. Önemli olan ise netice değil, direkt olarak neden sorusudur. Tanrıyı var eden veya herhangi bir durum, olgu veya olayı anlaşılabilir duruma getiren şey neden sorusudur. Her şey nedenlerle başlar.
Platon bunu idealar olarak gördü, Sofistler doğa yasası olarak gördüler. Samiler monoteist dinlerde nedenlerini aradılar, devletler ise politikalarında. Küçük bir çocuk bile nedenlerle mücadele etti ve anlamsız görünse bile sorduğu nedenlerle tanıdı dünyayı. Bugün ise bizler nedensiz bir şekilde, neden var olduğumuz sorusunu aramadan, sadece başkalarının nedenleri için yaşıyoruz, sorgulamadan. Antik çağda yaşasak muhtemelen o çağın en rezil insanları olurduk. Felsefe ise bizim nedenlerimiz için yaratılmış en işlevsel şey diyebiliriz.
Felsefe, yazıyla, kitapla veya sözcüklerle başlamıyor, düşünmeyle başlıyor. Neden varız, neden yokuz, neden var olduk, neden yok oluyoruz? Zaten durmadan düşündüğümüz şeyler bunlar, sadece günlük rutinde unutuyoruz düşündüklerimizi. Felsefe ise unutmamamız için en etkili yol. "Düşünüyorum öyleyse varım" ile başlayan yolculuklarımız, evreni tanımaya çalışmakla dallanıyor, yaş ve olgunluğumuz ilerledikçe ise kısıtlanıyor. Yaşamın sonlarına doğru, o evrenleri düşünen mükemmel beyinlerimiz, geçmiş yaşamımızı düşünerek yok olacak.
Nedenler için doğduk, yaşadık ve nedenler sonucunda ise yok olacağız.