İnsanların inançlarını yitirmemelerini, savaşın insanlardaki yaşama direncini zedelememesini, insanın içindeki iyilik etme, acıma duygusunu yok etmemesini isterdin hep.
Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birdenbire boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize her gün azar azar çekidüzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.
Kadınlar nasıl oluyor da kollarınızın arasındayken bile sizden uzaklaşabiliyor, yok olabiliyor ve geride bir dağın yüzü gibi ulaşılmaz bir beden kalabiliyor?
İki bin yıldır hiç bozulmamış bu dişi medeniyetteki kadınlar için ise KADIN kelimesi gerçekleştirdikleri bütün sosyal gelişimi çağrıştırırken ERKEK kelimesi sadece eril cinsiyeti anımsatıyordu.
Bu din, "kalplerini" sevilmenin, sevilmenin ve ANLAŞILMANIN o huzurlu hissiyle dolduruyordu. Nasıl yaşamımıza ve neden böyle yaşamamız gerektiğine dair açık, basit ve mantıklı bir yol gösteriyordu.
Temizlikleri, sağlıkları, harika düzenleri, ülkelerinin huzurlu güzelliği, çocukların mutluluğu, en önemlisi de sürekli olarak kat ettikleri gelişmeler... işte bunlar onların diniydi.