Kimlik ,duyguyla kazanılır.
Birinci adım görmek,ikinci adım okumak, okuduğunu gördükleriyle karşılaştırarak tecrübe edilmiş bilgi sahibi olmak,sonra fikir üretmek, sonra duygulanmak... Böylece kimlik oluşuyor.
Her yerin Allah'ın arzı,herkesin Allah'ın kulu olduğunu biliyor adam.
"Kader beni buraya sevk etti, tamam ."diyor."Alayım,getireyim ,götüreyim ,benim olsun."demiyor. Böylece hem karşıdakine yaşama hakkı veriyor hem de kendine bir alan açıyor aslında.
Ama kapitalizm böyle değil!
"Bu benim, o da benim olsun."diyor. Ötekine bakıyor," Bu da benim olsun ."diyor.
"O ne yapsın?" Bana ne ! Ne yaparsa yapsın."
Şu mantığı çok iyi anlamak lazım:
Mesela televizyonlar" Gazze'de iki bin kişi öldü."diyor.
Hiçbir manası yok !Neden? Çünkü onların nazarında orada ölen adamın bir anlamı yok.Akan petrolün anlamı var.
İnanmadığınız zaman ,medeniyet tasavvurunun size önerdiği şeyler, çizdiği âlem tasviri sorularınıza cevap olmaz. Muallakta kalırsınız. İnandığınız zaman ise o sizin için bir cevaptır, muallakta kalmazsınız. Niye ? Bağlandığınız bir değerler sistemi vardır.
şehri tasarlarken, biçimlendirirken hangi felsefe hayata geçmişse o felsefe o şehri kullananları bir süre sonra kendi doğrultusuna çeker.
Zaman zaman söylemeye çalışıyorum, gene tekrarlayayım:
Her objenin arkasında bir değer sistemi, bir tercih vardır!
Yalnızlık, kendini bilen ve bu bilgisi neticesinde O’na doğru yol almak isteyen insanın, sadık ve aziz dostudur. İnsan yalnız kaldıkça, kendi varlığını yalnızlığa alıştırdıkça, dünya gailesinden sıyrıldığını hissediyor.