Sultan Abdülaziz’i hal’ etmenin asıl sebebi, güya istibdadı ortadan kaldırmak, meşrutiyeti ilan ederek devletin geleceğini ve milletin saadet ve selametini temin edecek sağlam bir idare kurmaktan ibaretti. Halbuki, asker’i kuvvet elinde bulunmak ve muazzam bir padişahı bir anda ve kolayca mahvetmiş olmak itibariyle, kendini herkesin âmiri ve manevi hükümdar mevkinde görmeye ve herkese azamet ve ceberût göstermeye kalkışan Hüseyin Avni Paşa, istibdada mâni olacak tedbirlere tevessül etmek şöyle dursun, meşrutî idareyi hararetle arzu edenlerin fırsat düşünce ocaklarını söndürmek tasavvurunda bulunuyordu. Halbuki Avni Paşa, Murad Efendi’nin cülusu ile beraber meşrutiyeti kurmaya çalışacağını -meşrutiyetçilerin bayraktarı olan- Midhat Paşa’ya vaad etmişti. Bu vaad, Midhat Paşa’nın, hal^işinde kendine muhalif bir vaziyette bulunmamasını temin etmek içindi. Zira kîni, dini olan garazkâr Avni Paşa’nın en büyük emeli, Sultan Abdülaziz’i ortadan kaldırmaktı. Nitekim kendi ağzıyla Sultan Murad’ın cülus ettiği gün divan-ı hümayın âmedcisi Mahmud Bey’e, “bu işe muvaffak olduğum sırada istihsâl eylediğim ferah ve memnuniyet kadar dünyada hiçbir şey ile mütelezziz olmadım” demişti. İşte bu en büyük emeline nail olunca, Midhat Paşa ve arkadaşlarına olan vaadini unuttu. Esasen Sadrazam Rüşdü Paşa da Avni Paşa gibi istibdad heykeli idi. Bu iki müstebit, her şeyde aldanan Midhat Paşa’yı bu işte atlattılar. Sultan Aziz’in başına getirilenlerin, durumu ıslah emelinden değil, kin ve garazdan ileri geldiğini, bütün aklı başında olanlarla beraber, fakat onların hepsinden sonra Midhat Paşa da anladı...