Nakşibendi terbiye okulu, 791 (1389) yılında vefat eden Hâce Muhammed Bahâeddin Nakşibend haz- retlerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir. Onun adına nisbet edilerek "Nakşibendilik" diye anılmaktadır. Bu terbiye yolu ve usulü, Şah-ı Nakşibend hazretleri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usul, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usul ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebû Bekir-i Sıddık'a (r.a) ve ondan Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v) ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde âlemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz (s.a.v) bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilâhî muhabbettir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır.
"Onu Tanıyınca Niçin Yaşadığımı Anladım"
Abdul wali(; 1988 yılında Müslüman olup Naim abdulwali adını alan bir Amerikalı), İstanbul'a gelişini şu gerekçelere bağlamaktadır: "batılıların aklında değil, ruhunda problem var. Hristiyanlık batıyı tatmin etmiyor. Bu yüzden önemli bir bölümü ateizme yönelmektedir. Ben de her batılı gibi uzun yıllar Hristiyanlıkla ateizm arasında met-cezir yaşadım. Ruhumdaki Hafakanlar dayanılmaz Bir noktaya ulaştığında, üniversite kütüphanesinde gördüğüm bir tasavvuf kitabı imdadıma yetişti. Onunla İslam'ı tanıdım, Müslüman oldum. Dinimi öğrenmek, imanımı daha da güçlendirmek için gittiğim camiilerdeki Müslümanlar bana sürekli İslam'ın akıl dini olduğundan bahsettiler. Elbette İslam, akl-i Selime muvafıktır. Buna bir itirazım yoktu. Ama ben aklı değil, ruhu arıyordum. Ben ekmek istiyordum onlarsa bana su veriyordu. Okumak için Medine'ye gittim, orada ise kendilerini dinin resmi temsilcileri zanneden insanlarla karşılaştım. Söylemek istediğim şu ki; batının akılla bir sorunu yok. İşte uzaydalar. Bu yüzden onları ibn-i sina ile etkileyemezsiniz. Batının yüreği kanıyor. Onlara Şah-i Nakşibendi gibi tasavvuf büyüklerini anlatmalıyız. Hocaefendi( muhterem mahmut efendi), diğer müslümanların aksine yüreğime müdahale etti, ruhuma konuştu. Sohbetleri yarama merhem oldu. O anlattıkça niçin yaşadığımı anladım. Bu yüzden İslam'ı tebliğ etmek için batıya gidenler mutlaka tasavvuf okumalılar. Batı'nın kararan ruhunu İslam'ı açacak anahtar tasavvufun hikmet ve marifet dolu dünyasında mündemiçtir."
Sayfa 177 - HükümKitabı okudu
Reklam
Hz. Ebû Bekir-i Sıddık'tan (r.a) sonra bu yola "Sıddıkıyye" ismi verildi. Bâyezid-i Bistâmî'ye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra "Tayfûriyye" ismi verildi. Tayfur, Bâyezid-i Bistâmî'nin adıdır. Hâce Abdülhâlik-ı Gucdüvânî hazretlerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, "Hâcegâniyye" ismi verildi. Şah-ı Nakşibend hazretlerine kadar bu isimle anıldı. Şah-ı Nakşibend hazretlerinden sonra "Nakşibendiyye" ismi verildi. Bu yol bu isimle İslâm âlemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi'den sonra "Nakşibendî-Hâlidiyye" ismiyle de anılıp yayıldı. Bugün Anadolu'da yaygın olan kol "Hâlidiyye" koludur. Bu yol, günümüzde Şah-ı Nakşibend hazretlerine nisbet edilen meşhur ismiyle "Nakşibendilik" şeklinde anılmaktadır.
Son nefesinizde kime ihtiyâcınız varsa ve ondan sonra da kime ihtiyâcınız olacaksa, onunla meşgûl olun. Ona kendinizi beğendirmeye uğraşın. | Şâh-ı Nakşibendî Hz. (k.s)
Şah-ı Nakşibendî Hazretleri’nin ikazları da şöyle: “Gecelerini uykuyla kısaltma, gündüzlerini günahla karartma.”
278 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.