Siyah beyaz bir dünyanın arasında sıkışıp kalmak, iki beyin olarak düşünmek ya da kurtulmanın tek yolu daha önce hiç bilmediğin bir kitapta gizlidir. Can yakıcı bir sürü alet, yara bere, kaynar su işkence gibi gelebilir peki ya YANLIZLIK sizce bu nasıl? Böyle bir işkence olabilir mi ya da size yapılsa , bir hücreye tek başına kapatılsan orada aklını ne kadar sürede sıyırırdın? Tek başına hiç bir ses olmadan hep aynı hücrenin içinde yalnızlığa itilseydin, oradan nasıl kurtulurdun? İşte bizim bu kitaptaki kurtarıcımız da SATRANÇ. Ölmek ya da oynamak. 64 kare üzerinde 8 piyon 2 kale 2 at 2 fil bir vezir ve bir şah ile nasıl hayata kaldığın yerden devam edilir, nasıl ölüme karşı direnilir, nasıl 7-8 hamle sonrası hesaplanabilir, nasıl kendini kaybedecek kadar bu kurtarıcıya bağlanılabilir? İşte Stefan Zweig'in satrancı bu kadar farklı bir bakış açısı ile yazmış olması beni çok etkiledi çünkü ben de satranç oynuyorum ama satranca hiç bu kadar derinden bu kadar farklı bakmamıştım bu kitaptan sonra artık satranç tahtasına baktığım zaman bir oyundan daha fazlasını düşünüyorum o kitabı, o hücreyi, okuduğum her bir cümle beni satranca daha da fazla bağlamaya yetti. Kısacası artık siyah ve beyaz benim için iki renkten çok daha fazlası...