Timur sessizce duruyordu. Kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı.
- "Siz kendi yıldızınızı mı arıyorsunuz?" diye sordu Uluğ Bey başını gökyüzüne kaldırarak.
- "Hangi yıldızı?" dedi Timur. Uluğ Bey'i anlamamıştı.
- "Size Sahipkıran, şanslı yıldızın sahibi diyorlar ya. Ben çoktan sormak istiyordum. Hangisi sizin yıldızınız?"
- "Benim yıldızım şu, adı da Cadda'dır." diyerek elini tereddütle göğe kaldırdı Timur.
- "Şu mu? O Cadda değil. Biraz ilerideki Cadda, görüyor musun? O, güneş halkasının on ikinci safhasında."
- "Sen nereden biliyorsun?"
- "Bana müneccim Hüsameddin göstermişti."
- "Sen müneccimlere güvenme."
- "Nasıl inanmayım? O her şeyi on iki sene öncesinden biliyor!"
- "Bunu kendisi mi söyledi?" diyerek gülümsedi Timur: "Sen inanma. Bütün yıldızlar bizim."
Türkler sahip oldukları gelenek etrafında İslamlaşma sürecini tecrübe eder ve kendilerini Kaşgarlı Mahmud’un ifadesiyle “Allah’ın ordusu” olarak görmenin imkânına kavuşur. Türklük ile İslam bu geleneğin İslam içerisinde yaşatılabilmesi ve onun bir parçası haline getirilebilmesi sayesinde aynileşir. Türk lafzının yüzyıllar boyunca İslam’ın yerine kullanılabilmesi bu durumdan tevellüt eder. Türklerin uzun asırlar boyunca kendilerini alemin fatihi ve sahipkıran millet olarak görebilmeleri de Türk geleneğinin onlara sağladığı güven sayesinde olur. Modernleşme devrinde ise ortaya konan tecrübe İslamlaşma devrindeki gibi olmaz, Avrupa karşısında geri kalmışlık paradigması bin yılın güvenini eritmeye başlar.100
Göçebe akınları ancak 15. yüzyılda, gaddar ve karizmatik Türk fatih Timur'un (Timurlenk) kurduğu imparatorluğun yıkılmasıyla son buldu. Bu göçebe çobanların çoğunun köken Orta Asya bozkırlarıydı, ancak Muhammed'in fetih ordusunun da çoğu atlı göçebe Bedevilerden oluştuğundan, bazı tarihçiler, İsam'ın ilk yayılışını bu çerçevede ele alır.
Güzeldi gerçekten fakat boş vakitlerde okunacak, efsanelerle dolu bir kitap. Sözler de çok güzel arada verilen beyitler ve dörtlükler masalsı bir hava katmış.
"Şirazlı bir Türk güzelinin yanağındaki bir kara ben için Semerkand ve Buhara gibi kendisinin nice zahmetlerle hükmettiği şehirleri feda edebileceği" şeklinde ifadeler kullandığı ünlü beytini sormuş, buna karşılık şair de "işte bu savurganlığım sebebiyledir ki bu sefil haldeyim" diyerek Sahipkıran'ın gönlünü mesrur etmişti.
Timur ile ilgili bir diğer önemli rivayet ise, onun doğumu sırasında yıldızların ender görülebilecek dizilişi sebebiyle aldığı Sahipkıran unvanıdır. Yani o; ''Yildizlarin bahtina hükmeden Hükümdar" olacaktır.
"Benim bildiğimi şehrin bütün büyükleri de biliyor. Bu Alemdar Paşa'ya ben cahil deyince biraz önce kızdın. Cahil adam, çabuk kandırılır. Hele İslambol'da... Sizin paşanızın çevresini dalkavuklar sarmış. Bu şehrin dalkavukları insanı alır, uçururlar. Dalkavuklar din adamını hâşa peygamber yapar, paşayı ise sahipkıran, cihangir sultan... Bu dalkavukların pohpohlarına bir kapıldın mı uçar uçar, sonra da güm diye toprağa çakılırsın..."
Zincire vurmuşum talibi, sımsıkı tutuyorum elimle,
Feleğin çemberini çeviriyorum öbürüyle,
Güneşin batmasına kalmaz,
Ya mağluptur Timur ya hakimdir tüm evrene.
Ecel şikâra çıkmış
Zaman âhir zamandır
Rabbimiz buyurmuş
"Küllü men aleyhâ fân"dır
Şikayet eyleme
Devrân elinden
Hikâyet dinle
Râvî dilinden
Ey bülbül gel sen yine
Feryâda başla
Nice bir kıssa-i şîrîni
Yâda başla
Senindir bugün çün
Söz nazmında meydân
Meydâna gir devrânı değiştir
Ey merd-i merdân
İbrahim'in çağrısına uyanlar
Lebbeyk Allahümme Lebbeyk
Geldim ey Allah'ım geldim
Deyip gelirler
Ve
Allah'ım bize
Dünyada da ahirette de iyilik ver
Cehennem azabından koru
Ve bizi
İyilerle beraber cennete al
Diye dua edip
O taşa istilâm ederek
Yani selam vererek
Evi tavaf ederler
Bundan olsa gerek
Babamız Âdem kıyamete dek
Sağına bakıp gülümser
Soluna bakıp ağlarmış
Öyle bir makamdaymış
Böyle rivayet eder râvîler
Meğer
Sağına baktığında
Cennetlik çocuklarını görür
Hallerine sevinirmiş
Soluna baktığındaysa
Cehennemlik çocuklarını görür
Hallerine üzülürmüş
Timur, askerî bir lider ve bir devlet adamı olarak 32 yıl içerisinde (1370 - 1404), doğuda Altay Dağları’na, batıda Karadeniz ve Akdeniz'e, güneyde de İndus'a kadar uzanan bir imparatorluk kurmaya muvaffak oldu. Tarihçiler, Timur’un kurmuş olduğu devletin ve onun harp san'atınıın özellikleri ile, günümüze kadar meşgul oldular. Timur
Sadri Maksudi Bey diyordu ki: "Temür Kıpçak Türklerini, Toktamış'ı ve Türkiye sultanı Bayazıd'ı mağlûp etti; Türklük bundan pek çok kaybetti. Temür'ün galebeleri Türklük için bir tahribat oldu. Kıpçak Türkleri'ni istiklâline mezar hazırlayan Temür olduğu gibi küçük Asya Türklerini de tehlikeye düşüren bu