Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Antik YakınDoğu
Daha ağırbaşlı konulara gelecek olursak Klasik Atina, bize demokratik ya­saların kontrolünde düzenli bir polis [şehir devleti) modeli olarak sunulur. Atina'ya en büyük övgüleri yağdıran Perikles'in söylevini okuyalım (bu söylev Thukydides tarafından Peloponnessos Savaşları'nda sunulmuştur, II: 37-40). Yüzyıllar boyu demokrasiye
Yahudiler tarafından kontrol edilen bir silah olarak basın
Halkın siyasi zekâsı, isteklerini yerine getirecek, milletin dertlerine derman olacak, yetenekli siyasileri bulup meclise yollamak konusunda yeterli değildir. "Toplumsal kaygı" dediğimiz şeyin içinde milletin fertlerinin şahsi tecrübelerine ve bilgilerine pek az rastlanır. "Toplumsal kaygı"nın büyük kısmı dışarıdan tahrik
Reklam
Bütün bunlardan sonra başlıca sebep, kahraman şehidin cahiliyyetle (cahiliyet, İslâm aleyhtarlığıdır.)(¹) mütarekeyi ve pazarlık yapmayı kabul etmiyen takriri ve islâm propagandacılarının, İslâm düşmanlarının entrikalarına karşı daima müteyakkız bulunmaları gerektiğine dair devamlı tekrarlamalarıdır. «İslâm düşmanları, cahiliyetin seyrini İslama
Sayfa 54 - 55, 56, 57 Cağaloğlu Yayınevi
2. Murad Han'ın birtakım şahsı ihtiyaçları için para lazım olmuştu. O da, bunun için vezîri Çandarlı dan borç alıp ihtiyaçlarını gidermişti. Bunu gören Fazlullah Paşa, büyük bir taaccüple: "-Sultanım! Padişahlara husûsî hazine gerektir. Müsaade eyler ve ferman buyurursanız, size hazine temin edelim." dedi. Sultan sordu: "-Nasıl ve nereden hazine temin edeceksiniz?" Fazlullah Paşa: "-Padişahım! Bu vilayet halkında fazlaca mal vardır. Sultanlara, zaman zaman bir yolunu bulup o mallardan almak münasip düşer!.." dedi. Bu teklif üzerine Sultan Murad, hızla yerinden fırladı ve büyük bir hiddetle: "-Paşa! Bu söz, nasıl bir sözdur? Bu fikir, nasıl bir fikirdir ki, söyler ve teklif edersin?!. Bilmez misin ki, bizim vilayetimizde üç helal lokma vardır! Biri madenler, biri cizye, biri de ganimetlerdir Bilmez misin ki, bizim askerlerimiz gāziler ordusudur. Onlara helál lokma gerektir. Bilmez misin ki, hangi padişah askerine haram lokma yedirirse, onları harâmî eyler Harâmînin ise sebâtı yoktur. Küçük bir zorluk görünce kaçmaya başlar. Bundan sonra da hâlimizin ne olduğunu görmek zor olmaz!" dedi. Bu ifadelerin ardından Sultan, gayr-i meşrü bir hazine tertibini teklif eden Fazlullah Paşa'yı, kul hakkına riayetsizlik edebileceği ihtimali dolayısıyla derhål azletti.
Sayfa 100 - Erkam yayınlarıKitabı okuyor
17 Eylül 1914'te Mustafa Kemal Sofya'dan Tevfik Rüştü (Aras) Bey'e bir mektup göndermişti. Mustafa Kemal bu mektubunda 1. Dünya Savaşı'nın geleceğini nasıl gördüğünü açıkça ortaya koymuştu: "Birtakım insanlar vardır ki hakkımdaki fikirleri daima olumsuzdur. … Benim, her ne şekilde olursa olsun vücudumun ortadan
Sayfa 25 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Bilgiye göre değil de kendi şahsi telakkisine göre düşünen kimse ile fikir tartışmasında bulunmanın bir anlamı yoktur. (Mâtüridi, Kitâbü't-Tevhid, 234)
Sayfa 184Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı'nın yönetim şekli
Gülhane Hatt-ı Hümayunundan [1839] önce Osmanlı Devleti, Osman ve Orhan Gazi zamanından beri beyliklerden farklı bir yönetimle idare ediliyordu. Bu idare gayet sağlam ve usta bir idareydi. Allah Teala bu yönetim sayesinde Osmanlı Devletine Ortadoğu ve İslâm dünyasını yönetme imkânı vermişti. Ayrıca Osmanlılar hilafeti de bünyelerine almışlardı.
Neredeyse istisnasız şekilde, Hz. Muhammed'in vefatından sonra onu dört halifenin, Hz. Ebu Bekir (632-4), Hz. Ömer (634-44 ), Hz. Osman (644-56 ) ve Hz. Ali'nin ( 656-61 ) izlediği nakledilir. Söylendiğine göre, bu dört karakter hakkında farklı fikirler vardır. Çoğunluğa göre, bunlar konuşmaları ve davranışları ile diğer bütün Müslümanlar tarafından gözlenmesi ve gıpta edilmesi gereken saygıdeğer şahsiyetlerdir. Fakat bazıları da ilk iki halifenin, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'in gerçekten harika oldukları halde üçüncü halife Hz. Osman'ın devri sırasında, kendisinin şahsi yanlışları sebebiyle işlerin yanlış gitmeye başladığını ve düzenin ancak Hz. Ali'nin halife olmasıyla sağlanabileceğini düşünür. Başka bir grup ise Hz. Ebu Bekir'in, Hz. Muhammed'in gerçek varisi olan Hz. Ali'nin haklarını gasp ettiğini, Hz. Ömer ile Hz. Osman'ın da gayrimeşru şekilde yönetimi ele geçiren suçlu kimseler olduğunu ve yanlış davrandıklarını ileri sürmektedir. Gerçek hilafet her zaman Hz. Ali'ye aitti ve sadece onun zamanında, kısa bir süreliğine işler düzgün gitmişti. Bu fikir farklılıkları Emeviler (661 -750), Abbasiler (750-1258) ve hilafette hak iddia eden diğer devletlerde de devam etti.
İçinden fıkır fıkır kaynayan bir devirde idik. Balkan Muharebesi'nin korkunç gelişmesi, cemiyette bir yığın seddi yıkmış, bir meseleyi ortaya kendiliğinden atmıştı. Çok gülünç ve yetkisiz cevaplarla karşılanmasına rağmen bu meseleler her tarafta münakaşa ediliyordu. Bunlar Türkçülük meselesi, kadın meselesi, ferdiyet meselesi, ictimai kalkınma ve adem-i merkeziyet meselesi, şahsî teşebbüs meselesi gibi davalardı. Fakat asıl mühimi zihinlere gelen şüphe ve tatminsizlikti.
Sayfa 47 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
Dördüncü Ordu umandan ve Bahriye nazırı Cemal paşa. Benim bütün fikirlerime istirak etti: "Ne yapmak lazimdir," dedi. "Hiçbir sey yapamazsaniz hiç olmazsa istifa ediniz," dedim. Karşımdaki gözyaşlarıyla teyit ettigini, fikir ve hislerime iştirakten sonra, bana dedi ki: "Yapamam, çünkü kendim ve çok sevdigim evlatlarim için dayanabilemeyeceğim bir sey yoktur." Hatırladığıma göre su cevabi verdim: "Efendim, bahis mevzuu mesele koca bir Türk milletinin ölüm kalımıdır . Mahvolan budur ve buna emin oldugunuzu gözyaşlarınızla izhar ediyorsunuz. Bu ölüm kalim manzarası karsisinda şahsi endişelere düşünmemek lazımdır."
Reklam
Nahl 125
"İnsanları Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır. On- larla mücadeleni en güzel yol ile yap. Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete erenleri de en iyi bilen Odur." (Nahl, 16/125). O halde insanların Allaha çağrılmaları (davetleri) üç şekildedir. 1.Hikmet ile davet 2. Vaaz ve nasihat ile davet 3. Mücadele
Kitabı anlamak
Oysa okumasını bilen bir kimse; bir kitap, gazete veya dergide gerek şahsi ihtiyaçlarına, gerekse sosyal ihtiyaçlara cevap verebilecek bilgileri derhal seçmesini bilir. Bu şekilde öğrendiği bilgiyle, önceden kafasında oluşturduğu taslak ile bağ kurarak, öğrendiğini ya düzelterek yahut reddederek bir tavır geliştirir. Eğer karşısına o anda bir mesele çıkarsa, okumasını bilen kimsenin hafızası hemen senelerin bilgi birikimiyle harekete geçerek belli bir kanaat ve fikir ortaya koymakta gecikmeyecektir. Neticede, o kişi söz konusu iki olay arasında akıl ve mantık yürüterek meselenin çözümünü bulmuş olur. Bir meseleyi düşünmek ve okumak bu şekilde anlaşılırsa, bir mana ve değer ifade eder.
İsmet Paşa kendisine tam bağlı olanları çok iyi tutardı; şahsî inancından ve düşüncesinden başka her fikir ve her şahıs onun nazarında bir hiç idi.
Sayfa 123Kitabı okudu
İnsanın bir ferdi, başka mahlukatın bir nev'i gibidir. Zira insandaki o nur-u fikir; emellerine, ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir inbisat vermiştir ki bütün zamanları yutsa doymaz. Zira ondaki o yüksek fikir, insanın mahiyetini ulvi, kıymetini umumî, nazarını küllî, kemalini gayr-ı mahsur, lezzet ve elemini daimî kılmıştır. Başka nevilerin fertleri ise böyle değildir. Onların mahiyetleri cüz'î, kıymetleri şahsî, nazarları mahdud, kemalleri mahsur, lezzet ve elemleri ânidir.
566 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.