Kaşan şehrindenim
Fena sayılmaz halim,
Bir lokma ekmeğim var, biraz aklım,
İğne ucu kadar da zevkim.
Annem var, ağaç yaprağından daha güzel,
Dostlar, akan sudan daha iyiVe Allah, burada yakındadır,
Şebboylar arasında, uzun çamın altında
Suyun bilincinde,
Bitkilerin kanununda.Ben müslümanım.
Kıblem bir kırmızı güldür,
Namazlığım bir pınar,
Mührüm
Aşk hakkındaki şahsi görüşüm, her aşk ilişkisinin en fazla altı ay süreceği ve en uç noktaya kadar tadı bir çıkarıldı mı o ilişkinin sona ermeye mahkum olduğudur.
Evreni, işleyen bir saat gibi tanımlayan Sir Isaac Newton'la çok çatışmış bir filozof var: Leibniz. Liebniz'in meşhur kitabı Theodicee, teolojinin en önemli sorunu olan kötülük problemine bir izahat getirir. Bu çözüm son derece ilginç bir şekilde Ehl-i Sünnet'in ve Bediüzzaman'ın kader izahına müsavi düşer. Okurken çok şaşırmıştım. Ankara metrolarında onlarca kez bitirdiğim Kader Risalesi'nde de bahsi geçen Cebriye mezhebinin inanışı mesela Nietzsche'nin "Özgürlük Yanılsamasına" denk düşer. "Yazgını sev" Nietzsche'nindir. Yani determinizm bir nevi... Varoluşçu filozofların genel görüşü ise Mutezile düşüncesine yakındır. Yani hür irade kabul edilir. Marksizm de determinizm karşıtıdır. Malum Kuantum Teorisi'nden sonra da dünya hür iradeye kaydı.
Kitapta Sadettin Ökten hocamız modernist görüşle, islam medeniyet tasavvurunun sanata olan bakışlarını ve sanat felsefeleriyle ilgili genel özelliklerini tanımlayıp açıklamış bulunuyor.
Benim şahsi olarak sanat felsefesine yoğun bir alakam olmadığı için özellikle tanımlar kısmını okurken zorlandığımı söyleyebilirim. Ancak Sadettin Hoca'nın kendi deneyimlerini anlatıp sanatla tanışma serüvenini anlattığı bölümleri zevkle okudum. Modernist görüşü açıklarken ise yurtdışında tanıştığı akranının yaşadıkları bölümleri anlattığı ve kendi deneyimleriyle kıyas ettiği bölümler ilgi çekiciydi.
Sanat üzerine düşünen, kafa yoran kişilerin bu kitaptan benden çok daha güzel şeyler alacağını düşünüyorum.
İstifadeli olsun.
Avrupa kültüründeki yeniden uyanışlar İtalya’daki büyük Rönesans’ı beklemek zorunda değildi. Roma İmparatorluğu’nun çöküşün den itibaren klasik ilmin çeşitli koşullarda yeniden doğuşu bile zaman zaman rastlanılan bir durum olmuştu. V. yüzyılın Sistine Rönesans’ı klasik ilmi canlandırmıştı; bu canlanma özellikle mimari alanında gerçekleşmiş ve
Öncelikle bir taşla iki kuş vurmak istiyorum: Hem bu eserin, hem de Descartes'in Felsefenin ilkeleri adlı kitabını burada incelemek istiyorum.
İlk başta Felsefenin ilkelerini okumuştum herkesin bildiği gibi "cogito ergo sum" Latincesi " je pense donc je suis" Fransızcası ve "Düşünüyorum öyleyse varım."