Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

said

"Gerçekten Adeimantos, varlığın seyrine dalmış olan bir insan, gözlerini şunun bunun davranışına çevirmeye, onlarla dalaşmaya, onlara hınç duymaya, acı sözler etmeye vakit bulamaz."
Reklam
"Her türlü kötülüğü beklerim senden: bu yüzden istiyorum senden iyiliği. Sahiden, ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendilerini iyi zanneden zayıflara!"
Deli eder insanı bu dünya Bu gece, bu yıldızlar, bu koku Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
immane regnum est posse sine regno pati. "muazzam bir krallıktır, krallıktan mahrum olmaya katlanabilmek." [Seneca, Thyestes 470]
“... kısaca evrende görülen her “fenomen”e “Ayet” adını verir. Ruhunu “rics”lerle kirletmemiş, kulağına duymak, gözüne görmek, kalbine kavramak, zihnine düşünmek ve muhakeme etme gücü veren ruhunu karartmamış ve alabildiğine örtmemiş insanlar bu ayetler karşısında hiçbir zaman hissiz kalamazlar. Hangi mevsim olursa olsun tabiatta kucak kucağa ve karşı karşıya geldiklerinde dağların heybetli görünümüne baktıklarında, ılık rüzgarlar anne şefkatiyle saçlarını ve yüzlerini okşadıklarında, denizlerin engin maviliğine dalıp gittiklerinde, çöl gecelerinin sihrine kapıldıklarında, kısacası önlerine serilen “muhteşem ayetler”le yüz yüze geldiklerinde evrendeki tüm varlıklar gibi, kuşlar, ağaçlar, taşlar ve böcekler gibi Allah’ı tesbih ederler, O’na secde ederler.”
Reklam
Evet hiçten, birden hârika bir gürültü ile cevvi konuşturmak ve fevkalâde bir nur ve nar ile zulmetli cevvi ışıkla doldurmak ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve su tulumbası hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi hikmetli ve garabetli vaziyetlerle başaşağı gafil insanın başına tokmak gibi vuruyor: “Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen faal ve kudretli bir zâtın hârika işlerine bak! Sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koşturuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam olunuyorlar." diye ihtar ediyorlar. Şualar - 109
Evet bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gayet keremkârane bir ziyafetgâh ve gayet san'atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârane bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârane ve şevk-engizane bir seyrangâh ve temaşagâh ve gayet manidarane ve hikmet-perverane bir mütalaagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebirin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken; en başta göklerin nur yaldızı ile yazılan güzel yüzü görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der. Şualar - 105
Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir - bana özgü olansa yalnızca yüreğim.
"Soğuk ve ölü harfler ruhun bu ilahi çiçeğini nasıl anlatsın?"
Papalagi'ye Son Söz
Dahası, kendi kendimize ant içip yüzüne haykıralım: "Zevklerin, sevinçlerin uzak dursun bizden, bütün zenginlikleri vahşice elinde ya da kafanda toplaman, kardeşinden daha üstün olma hırsın, anlamsız işlerin, türlü marifetlerin, ne idüğü belirsiz göz boyamaların, meraklı düşüncen, hiçbir şey bilmeyen bilgin bizden uzak dursun. Senin bile uykularını kaçıran, döşeğinde rahatını bozan bütün çılgınlıkların uzak dursun. Bizim bunların hiçbirine gereksinmemiz yok, yeter bize Tanrı'nın bol bol sunduğu soylu güzel mutluluklar. Işığının gözümüzü kamaştırıp bizi yanılgıya sürüklemek yerine yolumuzu aydınlatması için yardımcı olsun bize. Onun ışığında ilerlememiz, o ışığının bizi kavraması için yardım etsin. Bu ışık birbirimizi sevmemizdir, yürekten selam diyebilmemizdir."
Reklam
Meslek Kavramı #3
Bu yüzden insanların içinde mesleklerine karşı kor gibi yanan bir nefret vardır. Hepsinin yüreğinde zincire vurulmuş hayvan gibi bir şey vardır. Bu hayvan parlar, şahlanır, ama zincirini koparamaz. Hepsi birbirlerinin mesleklerini hasetle, kıskançlıkla ölçüp biçerler, tümü bir bütünlüğü olmayan işler olduğu halde alçak ve yüksek mesleklerden söz ederler. İnsan yalnızca el, yalnızca ayak ya da yalnızca kafa değildir, bunların hepsi bir bütündür, El, ayak ve kafa bir arada olmak ister. İnsanın yüreği, ancak bütün organları ve duyuları bir arada hareket ediyorsa sağlıklı, mutlu olabilir, yoksa bir bölümü canlı diğer bölümleri ölüyse asla.
Meslek Kavramı #2
Erkeklik çağına gelmiş Papalagi'lerin çok azı bir çocuk gibi hoplayıp zıplayabilir. Sanki sürekli engelleniyormuş gibi yürürken bedenini havanın içinde zorlukla sürükler. O, bu güçsüzlüğü yadsıyıp mazur göstererek, saygıdeğer bir adamın koşmasının, hoplayıp zıplamasının doğru olmadığını söyler. Ama bütün bunlar salt kuru bahanedir. Meslekleri onları uykuya ve ölüme mahkûm ettiğinden kemikleri katılıp hareket edemez olmuş, kasları sevinçlerini yitirmiştir. Meslek, yaşamı yok eden bir Aitu'dur. İnsanların kulağına güzel şeyler fısıldayan, ama bedenindeki kanı içen bir Aitu. *Aitu: Şeytan
Meslek Kavramı #1
Meslek sahibi olmak yalnızca koşmak, yalnızca tat almak, yalnızca koklamak, yalnızca savaşabilmek demektir. Yalnızca tek bir şey yani. Bu, yalnızca tek bir şey yapabilmenin büyük bir eksikliği ve tehlikesi vardır. Çünkü herkes günün birinde kanosunu lagünde yüzdürmek zorunda kalabilir. Büyük Ruh, ağaçtan meyve koparabilelim, kulkas kökünü bataklıktan çekip alabilelim diye verdi bu elleri bize. Bedenimizi bütün düşmanlara karşı koruyabilelim, dans ederken, oynarken, bütün güzel şeyleri yaparken kullanalım diye. Herhalde, yalnızca kulübe yapalım, meyve toplayalım ya da kök sökelim diye değil. Ellerimiz bizim hem hizmetkârımız hem de savaşçımızdır. Her zaman ve her durumda.
Makineleşme
İçimizden bazıları ne yazık ki zayıftır kardeşlerim. Bunlar, Papalagi'nin mucizelerini gözünde büyüten, yaptıkları uğruna beyaz adama tapan; kendi eli, kendi ruhu onunki kadar güçlü olmadığı için kendini zavallı, değersiz görenlerdir. Papalagi'nin mucizeleri ve marifetleri gözlerimizi ne kadar şaşırtırsa şaşırtsın -aslında güneş ışığının parlaklığında bakılırsa bunlar topuzun sapından, hasırın örgüsünden daha değerli değildir- bütün bunlar bir çocuğun kumda oynamasına benzer. Çünkü beyaz adamın yaptığı hiçbir şey, Büyük Ruh'un mucizelerine yaklaşamaz bile. ... Çiçekleri ateş gibi yanan hibikus çalısının, palmiye ağaçlarının tepelerinin ya da bir renk ve desen şöleni olan mercan ormanlarının yanında bunlar yaşamın sıcak kanından yoksundurlar. Papalagi'nin hiçbir bel örtüsü bir örümceğin ağı kadar ince değildir. Hiçbir makine, kulübelerimizde yaşayan kum karıncaları kadar becerikli değildir.
Mülkiyet #6
Ama Papalagi, Tanrı'nın palmiyeyi, muzu, leziz kulkas köklerini, ormanın bütün kuşlarını, denizin bütün balıklarını hepimiz sevinelim, mutlu olalım diye verdiğini bilmiyor. Diğerleri açlık ve yokluk çekerken, sadece birkaçımız yararlanalım diye vermediğini bilmiyor. Tanrı birine fazla meyve vermişse, o kişi meyveler elinde çürümemesi için ondan kardeşlerine vermelidir. Tanrı, bütün insanlara ellerini uzatır. O, birinin diğerinden daha fazla şeye sahip olmasını ya da birinin "Ben güneşte yatacağım, ama senin yerin gölge" demesini istemez. Hepimizin yeri güneşin altıdır. Tanrı'nın her şeyi kendi adaletli elinde tuttuğu yerde ne kavga olur ne de yokluk. Hilekâr Papalagi, hiçbir şeyin Tanrıya ait olmadığı mavalını bize yutturmaya çalışır. "Elinde tuttuğun her şey senindir!" Bu tür saçma sözlere kulaklarınızı tıkayın ve vicdanınıza sıkı sıkıya sarılın. Her şey Tanrı'nındır.
157 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.