Benim hep inandığım özdeyişe göre hem siyasette, hem savaşta, her kötülük, kurallar içinde bile olsa, ancak katiyetle zorunlu olduğu ölçüde mazur görülebilir; onun ötesindeki her şey cinayettir.
Bizim gibi zavallı aşağı yaratıkların zayıflığı da tam bu noktada, diye cevap veriyordu René: Semavi cisimlerin dengesiyle evrensel uyumu oluşturan bir Âlemler Tanrısı yerine, kendi hayalimizde kişisel bir Tanrı yarattık ve herkes ona atmosferdeki büyük felaketlerin değil, küçük kişisel mutsuzluklarımızın hesabını soruyor. Tanrı'ya dua ediyoruz: beşerî dehamızın anlayamadığı, beşerî çizgilerin ölçemediği, hiçbir yerde görülmeyen, bununla birlikte eğer varsa her yerde olan o Tanrı'ya dua ediyoruz; kızılderilinin totemine, zencinin nazarlığına dua etmesi gibi, ona eskilerin sürekli el altında tuttukları bir karış boyunda ufak bir heykelciğe, evlerini koruyan tanrılarına dua ettikleri gibi dua ediyoruz. Ona işimize gelip gelmediğine bağlı olarak, “Şunu neden yaptın? Bunu neden yapmadın?” diye soruyoruz. Tanrımız bize cevap vermiyor, bizden çok uzakta; zaten bizim küçük tutkularımızla da uğraşmıyor. O zaman ona karşı haksız davranıyoruz, sanki başımıza bu belaları o göndermiş gibi ona sitem ediyoruz; sadece zavallı olmakla kalmayıp kendimizi dinsiz ve kâfir kılıyoruz.
Ve ben karımın giyimin kuşamı için altı yüz bin frank verirken, Piramitler ve Marangu da can veren yürekli askerlerin dul karılarına ve çocuklarına yüz frank maaş bağlıyorum! Üstelik hepsine de veremiyorum!