Edebiyat ve şair
Ayrılmaz ikili, kör sarhoşlar
Ne aşık ne tutkun
Bir köşe başında yazarlar nutkunu
Söyle bana elim derdini
Dem vuralım, kis bulaşmış gönlümüze
Ayrı ayrı düşmeyelim
Yıkılmayalım inci taneli romanımızda
Biz kader arkadaşı,kalp yoldaşı
Aynı yolun yolcusu,sefir sarhoşu
Ne istenir bizim gibi garibandan
Tuttuğumuz altın olsa beş kuruş etmez
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değildi, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilerle uğraşırken baş başa
Rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa:
On yıl var ayrıyım Kınadağı'dan,
Baba ocağından, yâr kucağından.
Bir çiçek dermeden sevgi bağından,
Huduttan hududa atılmışım ben.
Faruk Nafiz Çamlıbel
ucu kayıp gecelerimi sorun, düşürdüğüm kelimeleri
büyüsüyle taşlandığım, kurşunlandığım
meydandaki kahvenin pencerelerine
ve beni tanıdığınızı söylemeyin kimseye
çünkü ben aslında sizin tanıdığınız biri değilim
siz beni sınıf duvarlarının önünde
nasıl bir kinle linç edenlerin aşkıyla sevecektiniz ki
ben kendimi görecektim çıplak kalmış gözlerinizde
yoksa o meşhur hafız, o kanlı şair kim, ben kimim?
siz beni o sanın gene, bense hiç bilmeyeyim ben kimim?
o kadar unutamıyorum ki, ben senim ben senim ben senim
Sayfa 100 - Metis Yayınları, 2.Basım Ocak 2002, İstanbulKitabı okuyor
Kemal Sayar hocaların düzenleyip sunduğu Gönül Sadası radyo programını 3-4 yıl önce ilk kez dinlemeye başladım. Yeni bölümlerini kaçırmam hemen dinlerim.
Gönül Sadası radyo programını dinledikçe
Vükelâ kabrine heykel dikelim şöyle yazıp
Ki: «Bunun hâl-i hayâtında yeri münhal idi;
Sanmayın yevm-i vefâtında bilindi kadri,
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi.»
Cihanda pâdişâhım hayret-efzâdır fütûhâtın,
Ahâlînin elinden zabt olunmuş çiftlikâtın var;
Ne mutlu! memleket gittikçe, artar feyz-i lûtfunla
Memâlikte senin milyon kadar müstemlekâtın var.
Cihâna geldiğim günden beri pek çok cefâ gördüm,
Ezildim bâr-ı gam altında, bin türlü ezâ gördüm,
Değil bigânelerden, âşinâlardan belâ gördüm,
Vücûdum âlem-i sıhhatte bir bîmâra dönmüştür.