Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Vaktinde gelmeyen hiçbir şeyin önemi yok ." Diyor ya şair aslında insanın insanda ziyan olduğunu anlatıyor. Şeyh Edebali'nin bir duası var "İnsana rast gelesin." Bunca kalabalık arasında rast gelemediğimiz insanlara...
Benim Dağıstan'ım adlı eserinde meşhur şair Rasul Hamzat, Şâmil'i şöyle anlatır: Sanırım her dağlı Şâmil'i kendince düşler, her dağlının kendine özgü bir Şâmil tipi vardır. Benim de öyle. Henüz gençtir Şâmil. Ahulgoh dağında, düz bir kayanın üzerine diz çökmüş, namaz kılıyor. Az önce Avar Koysu'nun sularıyla yıkanmış ellerini göğe kaldırmış. Cübbesinin kolları yukarıya doğru kıvrık, dudakları kımıl kımıl... İmam dua ederken Allah'tan insanların kulağına gelen ses "özgürlük" olurmuş der Şâmil...
Reklam
Şeyh Şâmil Mekke'de 6
İmam Şâmil, Hazreti Peygamber'e 25 yıl boyunca yaptığı savaşlardan, yaşanan sıkıntılardan, zorluklardan ve şehit olanlardan bahseder. Şamil ile birlikte 400 kişilik Kafkasya hacı gurubu içeresinde henüz 28 yaşındaki İnhos'lu meşhur şair Ali Hacı, Andili Dibir ve Unsokol'dan Berharav gibi Dağıstan'ın meşhur şahsiyetleri de bulunmaktadır. Peygamber'in huzurunda kendilerinden geçen bu 400 kişinin bazıları Arapça, bazıları Farsça beyitler okumakta, bazıları da zikirle kendilerinden geçmiş haldeyken İmam'ın, kendisine; "Dağıstan' da şiirleriyle meşhur olan sen, bugün Peygamber'in huzurunda olduğun halde neden susuyorsun." demesi üzerine ayağa kalkan Ali Hacı, Peygamber için yazdığı şiirini okumaya başlayınca Şâmil'in gözleri çeşme gibi akmaya başlar.
Şeyh Galip
İçinde görüntü olmayan ayna, hiçbir şey görmeyen kör göz gibidir. Tanrı görüntüsü bulunmayan gönlünü şair, Ya’kûb’un Yusuf’u göremediği için kör olan gözüne benzetmiştir. Ya’kûb, “madem Yusuf’u görmüyorum başka hiçbir şey görmemeliyim” düşüncesiyle kör olmuş; sonra Yusuf’un gömleği, kokusu, bir belirtisi ile gözleri yeniden açılmıştır. Allah’ı göremeyen gönül gözü başka şeyleri görse de kör sayılır. O Yûsuf-pîrehenler hayf kim pinhân olup dilden Bu mir’âtü’s-safâyı çeşm-i Ya’kûb eylemişlerdir
Şeyh Şâmil'in imamlık yaptığı dönemde bilim, edebiyat, sanat ve düşünceye verilen önem sayesinde çok önemli şahsiyetler yetişmiştir. Örneğin; tarih alanında Karaka Muhammed Tahir, din bilgini ve büyük şair İnhoslu Ali Hacı, Genuplu Hasanila, Dibir, Alkaranili Hasan, Çok köyünden Hacı Ali, Gazi Gumek'ten Abdurahman, Çikas'tan Abdurrahman Hacı ve daha pek çok insan o dönemde yetişti.
Nedir bunun NEDENİ?!.
~•~ Neden bugün bir İmam-ı Gazali, bir Muhyiddin-i Arabî çapında bir düşünür, bilgin ve dehadan Arap topraklarında eser yoktur? Neden Mevlânâ, bir Fuzûlî, bir Şeyh Gâlib, bir Nef'î, bir Bâkî çapında olmasa bile onun eteklerine ulaşmış bir şair, bir ruh eğiticisi türk ülkesinde boy göstermemektedir? Hafız'ın, Sâdînin, Attar'ın ülkesi İran'daki bu ölüm sessizliğinin sabebi nedir? Bir İmam-ı Rabbâni yetiştirmiş bir Hindistan, neden bugün en çorak bir ruh iklimi halindedir? Hatta son büyüklük hayalleri gibi görünüp çekilen İkbal'ler, Yahya Kemal'ler ayarında veya onlara yakın düşünür ve şairlerin nesli neden kesilmiştir? ~•~
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Şairlerin de (bu nesneler müzecileri) kunduracılar, marangozlar, yapı ustaları gibi bir ustaları vardır. Kan, toprak akrabalığı. Bu yüzden şairler yine şairlerle büyür. Başlangıçta bu geniş bir alana yayılır. Sonra sonra bu tek bir ozana indirgenir. Şeyh Galip, Necati'nin toprağına atar kancasını, o toprağı birlikte sürmeye başlarlar. Elbette her biri kendi duvarını da çıkar. Baudelaire yıllarını Edgar Poe'ya adar. Mallarme'nin de Poe'dur, Poe'nun demir attığı topraktır, onun da toprağı. Ahmet Haşim, Şeyh Galip'i Tarancı ile Dıranas'da Baudelaire'i görür. Her şair surlarını böyle çıkar. Böyle kendi olur.
Şeyh Galib’in, “Güm güm öter âsmân sadâdan/Güm-geşte zemîn bu mâcerâdan” beytinde gök gürültüsü ilk mısrada “güm güm” kelimeleriyle taklit edildiği gibi ikinci mısraın ilk kelimesi olan ve “kaybolmuş” mânasına gelen “güm-geşte”nin ilk hecesi de gök gürültüsünü hatırlattığı için gizli ve sanatkârane yapılmış taklidî âhenge bir örnektir. Nâmık Kemal’in “Vatan Kasidesi”ndeki, “Hakk’a doğru duralım er kişi niyyetine!” mısraındaki “er” kelimesinin uzunca okunması, cenaze namazı kıldıran imamın sesini andırmaktadır. Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiiri de âhenkli ifadenin güzel bir örneğidir: “Artık demir almak günü gelmişse zamandan/Meçhûle giden bir gemi kalkar bu limandan”. Burada şair bir geminin kalkışını, demir alışını aruz vezninin de yardımıyla okuyuculara derinden hissettirmektedir.
Milletler, eşit şartlara sahip olan fertler gibidirler. Gün gelir, geçmiş tecrübelerden yararlanır; büyür, ilerler ve hayırlı ilerleme meydana getirirler. Milletler, gün gelir, geçmiş tecrübelerden yüz çevirir, daha önce tecrübe edilen şeyleri tekrar tecrübe ederek ilerlemeyi durdururlar; vakitlerini boşa harcarlar, kendilerini yorarlar ve çabaları zayi olur. Bu durumu şair ne güzel de ifade etmiştir: "İbret sahneleri içeren tarihi oku! Geçmişi hakkında bilgi sahibi olmayan kavim yok olur." Tarihte nice ibretler ve önemli tecrübeler vardır.
'İnsana rast gelesin...'
''J. D. Salinger diyor ya ; 'Öldükten sonra çiçeği kim ne yapsın?' Ve ekliyor şair ;'Ben öldükten sonra getireceğiniz çiçegi çöpe atın. Mezar taşları çiçekten anlamaz. Vaktinde gelmeyen hiçbir şeyin önemi yok...' diyor . Aslında, insanın insanda ziyan olduğunu anlatıyor. Şeyh Edebali'nin bir duası var; 'İnsana rast gelesin...' Bunca kalabalık arasında rast gelemdiğimiz insanlara...🍂" 📍
J. D. Salinger
J. D. Salinger
Reklam
Abdurrahim Rahmi Zapsu ve Halil Hayali Modan (Motkî)
Rahmi Zapsu, şair ve yazardı. Hemen hemen o dönemde çıkan tüm dergilerde çokça milli ve dini şiir ve yazıları vardır. Hatta öyle ki, Jîn’de “Memê Alan” adlı, mitolojik ve milli Kürt edebiyatından esinlenerek iki perdelik bir piyes de yaz­mıştır. Ayrıca, İstanbul’da Doktor Abdullah Cevdet, Aziz Baban ve Ziya Gökalp’le, Sultan Mahmud türbesinin
Bazı Kürt Şahsiyetleri
Osmanlılar devrinde 1908’den 1920’lere kadar İstanbul da bi­rçok Kürt cemiyeti kurulduğunu ve cemiyetlerin birkaç dergi çıkardıklarını duymuştuk. Ama esasta hiçbir bilgimiz yoktu. Kürt Teali Cemiyeti, Kürt Hevî Cemiyeti, Kürt Talebe Heyî Ce­miyeti ve Kürt Kadınlar Cemiyeti gibi. Bir de, bu tarihler arasında Kürdistan, Roja Kurd, Hetewa Kurd ve Jîn dergileri çıkmıştır. Bu dergilerde çok değerli Kürt şair ve yazarlarının yazı yazdıklarını duymuştuk. Ayrıca, o zamana kadar el yazma olan “Dîwana Cizî- rî” ve büyük şair Ehmedi Xanî’nin “Mem û Zin” ve “Nûbara Biçûka” adlı eserleri basılmıştı. Yine, Yusuf Ziyaeddin Paşa Elxalid’in de, “Hediyetul Hamidiye fi Lugatul Kürdiye” adlı Arapça izahlı Kürtçe grameri ile Kürtçe-Arapça bir sözlük basılmıştı. İşte bütün bu eserleri bulup bir araya getirmek ve yazarlarını ta­nıtmak istiyorduk. Gerçi bu yazar ve müteşebbislerin çoğu ya idam edilmiş veya yurt dışına kaçmışlardı. Ancak, İstanbul’da köşe bucakta üç-beş kişinin kaldığını duymuştum. Bunlar, Sulta­nahmet Camii başimamı Şeyh Şefik Arvasi, Profesör Şükrü Ba­ban, Halil Hayali Modan, Bedirxan Paşa’nın hayatta kalmış tek oğlu Murat Bey, Profesör Mehmet Mihri Hilav ve sonradan ka­yınpederim olacak Abdurrahim Rahmi Zapsu idiler.
- Yirminci asırda ne "Diyojen" lik para eder, ne "Ezop" luk, ne "Nasreddin Hoca" lık, ne "Şeyh Sadi" lik, ne "Lafonte" lik, ne "Behlül Dana" lık, ne "Kavuklu Hamdi" lik... Yirminci asırda para eden şey, yalnız tilkiliktir tilkilik: Tilki olabiliyor musun, tamamdır keyfin! O zaman çakalı da, kurdu da, ayıyı da, aslanı da, kaplanı da, fili de karşında susta durdurursun! Bundan yıllarca önce şair Dertli İbrahim: "Dedirdin tilkiye pes kara bahtım!" diye tevekkeli dememiş! Bu zamanda tilki isen işin ayna, değilsen kumda oyna!
898 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.