Toplam 256 sayfa ve 7 farklı hikayeden oluşan kitap adını, en uzun anlatıma sahip olan Karmaşık Duygular adlı öyküden alıyor. Zweig'in psikolojik tahlil ve duyguları tasvir etmedeki muazzam anlatı yeteneğini tüm hikayelerde görüyoruz.
Bazı hikayelerde olayı, tek bir perspektiften, farklı cümlelerle defalarca betimlemesi belirli bir yerden
''Şimdi geç kaldığımın telaşıyla ruhen çırpınıyorum. Her secdenin ele geçmez bir fırsat olduğunu anlıyor ve secdede olmadan secdede olmaklarımın ah vahı ile anıyorum. Utanç içerisindeyim.'' dediğinde ibadetlerine bu kadar önem veren birinin ''utanç içindeyim''demesi beni ona ve Allah'a biraz daha yaklaştırdı.
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Kitap şöyleydi böyleydi, yazar iyiydi kötüydü ya da anlatım mükemmel şairane gibiydi filan cümleler kurmayacagim bu eser için...
Fazlaca lafı da uzatmayacagim...
Bitmesini istemediğim,hayatımın bazı yerlerini anlatan bazense iskaladigim ve göremediğim hayatlar ile buluşturan bir eser oldu...Gerçekten bitmesin hayatımın sonuna kadar devam etsin beni bana anlatmaya bana ayna olmaya devam etsin istedim ama olmadı...Güzel olan herşey sonunda biterdi bu da bitti...Ama şefkati,hüznü,rastlantıyi,umudu ve daha bir çok şeyi tekrar tekrar hatırladım...
Teşekkür ederim...Keşke ayrilmasaydik!!!
Ağlasam sesimi duyar mısın,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerine kifayetsiz olduğunu
Bir derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum ;
Her şey söylemek mümkün;
Epiyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Kamil Erdem, farklı öykülerde, hep aynı sıkışmışlık hislerini yazmış. Aile ziyaretinde, bir saatin zembereğinde, cezaevinde, işyerinde, inme indiğinde vs. yaşanan ve bir duruma bağlı kalıp sıkışan hayatlar görmekteyiz bu kitapta.
Yaş alan insanların ölümden duyduğu tedirginlikle, geçmişe duyulan özlemlerin yansıtıldığı kitapta bir kaç öykü gerçekten çok başarılı geldi bana.
Şairane yazılan öyküleri seviyorum sanırım. Dört nala koşuyor bazen cümleler. Dil olarak fazlasıyla güzel betimlerle dolu olmasına rağmen içerik olarak farklı bir şey göremedim. Türk öykücüleri arasında kaliteli bir yerde olduğundan emin olduğum Kamil Erdem'in hayatın içinden sıradan öykülerdeki ruhsal çıkarımları yazması yerine, başka bir kurguda insanların psikolojilerinin anlatılması öykülerini tercih edebilirim şahsen. Son yıllara kadar hep aynı tarz hikayeler görmekten bunaldım zira. Bir kaçış öyküsü, boşvermişlik, sıkışan kalan insanlar harici dilini değil hayalgücünü yansıtan yazarları çok daha fazla benimsiyorum.
Diğer kitabı bende okuma isteği uyandırmakla beraber, öykü tarzına alışık olmayanlara tavsiye edemem.
Böylesi kitapları oldum olası severim içerisinde en sevdiğim şair olan Cahit Zarifoğlu, olmak üzere Sabahattin Ali ,Edip Cansever. Cahit Sıtkı Tarancı, Mehmet Akif Ersoy ve nice şairleri anlatan ve şiirlerini , anılarını anlatan güzel bir kitap kesinlikle tavsiye ederim..