"Herkes her şeyin bayağısına teşne"
Sayfa 18 - oğlak yayıncılık, birinci basım, nisan 1995
1980 sonrasında, darbecilerin arka bahçesi ve destekçilerince iddia edilen özgür ve liberal yaşam biçimi, o kısa zaman dilimi içinde şiiri de metalaştırmaya başladı. Taştan yağ çıkarmayı bilen kapitalizm ve medya, şiir ve şairden bir rant sağlamanın yolunu buldu. Televizyonlar, radyolar, reklam magazinleri, gazeteler boy boy resimler ve albenili sunumlarla şair ve şiirleri pazarladılar. Müzik eşliginde şiir dinletileri, şiir klipleri, şiir kaset ve CD'leri, şiir saatleri gibi- şiire ve şaire yakışmayan- uygulamalar, metalaşma ve metalaştırma sürecini hızlandırdı. Buna bir'meta furyası’ desek yanlış olmaz, üstelik 1980 öncesinde edebiyat, şiir ya da sanatin hiçbir dalında, hiçbir ölçüde görülmemiş türden... Böyle olunca da, binlerce kötü şiir ortalığı kaplamış oldu. Az okunan iyi şiire, en azından o süreç içinde, yaşamını marjinal olarak sürdürme seçeneği kaldı. (Zaten iyi şiir, 'toplumsal bellek ve zaman'la yerini bulan ve bir kenarda elmas gibi bekleyen şiir degil midir?)
Sayfa 24 - 12 Eylül ve ‘80’ Sonrası Şiir
Reklam
Soylu Bir Unvan : Öğretmen
Renkli, sihirli dilinizle konunuza yönelik bir tutku dokurken bir şairsiniz. Evrenimizin özelliklerine, değişimlerine ve etkileşimlerine sihir, mantık, akla yatkınlık ve mucize katan bir fizikçisiniz. Bireylerin düşüncelerini ve eylemlerini gürültüden uyumlu bir tınıya dönüştüren usta bir bestecisiniz. Daima muhteşem bir yapının ortaya çıkmasını sağlayacak bir bakış açısıyla her öğrenciye sağlam temel atan bir mimarsınız. Bükülmelerle taklalarla düşüncelerin esnetilip güçlendirilmesini teşvik ederken bir jimnastikçisiniz. Kişiliklerin, kültürlerin, inançların ve düşüncelerin çoğulluğu içinde üretici, olumlu etkikeşimleri kolaylaştırırken bir zekâ ve duyarlılık büyükelçisisiniz. Eylemleriniz ve ahlaki duruşunuzşa sizin rehberliğinizi örnek almayı bekleyen genç insanlara umut ve anlam taşırken bir filozofsunuz. İlk gününüze - ve her gününüze - hazırlanırken öğrencileriniz sınıfa girdiğinde ve onların hevesli, coşkulu bir beklentiden huzursuz, belirsiz bir kayıtsızlığa yayılan davranışlarıyla karşılaştığınızda sahip olduğunuz güçleri hatırlayın... Şairden filozofa... Ve kendinizi öğrencilerinize o soylu unvana layık bir insan olarak tanıtın: Öğretmen
Sayfa 14 - Timaş Yayınları
Şaşmamak gerek bu duruma
Radyonuzda 28.11.1964 günü saat 21-21:30 arası yayımlanan “Bir Portre” programında, şair Orhan Veli’nin 14. ölüm yıldönümü hâtırası anıldı. Büyük şairin ölümü üzerine parçalar ve Orhan Veli'nin kendi eserlerinden seçilmiş bazı şiirleri okundu. “Yol Türküleri” isimli şiiri okunurken “Arifiye Köy Enstitüsüne ait” olan kısmın çıkarılmış olması gözden kaçmadı. 1 - Şiiri tahrif etmek, şairin hâtırasına ne dereceye kadar saygı göstermektir. 2 - Köy Enstitüsü sözü, bir kültür kurumu olan Devlet Radyosunca neden sakıncalı görülmüştür? 3 - Bir sanat yapıtının, siyasi görüş ve kanaatle bir nevi sansüre uğratılması sizce de sanat özgürlüğü anlayışına aykırı değil midir? 4 - Bu tutumunuz halkın Devlet Radyosuna olan güvenini sarsmaz mı? Büyük şairden İstanbul Radyoevi adına özür diliyoruz.
“ iyi bir kimyacı her türlü şairden yirmi kat daha değerlidir, “ diye kesti sözünü Bazarov.
Sayfa 38 - KoridorKitabı okuyor
Reklam
Yamukluk şairden değil dünyanın aldığı biçimden geliyor.
Sayfa 71 - TiyoKitabı okuyor
Geçen yıl tıp fakültesi dördüncü sınıf öğrencilerime ders anlatıyordum, bahis depresyondu. Sınıfta Avrupa ülkelerinden gelen öğrencilerimiz de oluyor, nitekim onlardan bir tanesi İtalyan'dı ve kendisine İtalyan şair Leopardi'yi sordum. Duymamıştı ama internet üzerinden bulacağı bir şiirini bize kendi dilinde okuması ricamı da kırmadı. Öğrencilerimle birlikte lisanın müziğini hissetmek istemiştim. Sonra, sınıfa döndüm ve "Her biriniz, tek tek sevdiği bir şairden bir dize okusun lütfen," dedim. Kimi seviyor ve kimi aklınızda tutuyorsanız ondan bir dize. Şaşkınlık uyandırıcı bir durum ama yaklaşık elli kişilik sınıfta çıt yoktu. Bu kadar öğrencinin içinden bir dize okuyabilen çıkmadı. Bu gençler uzun saatler boyunca masa başında dirsek çürütüp yüksek puanlar alarak bu fakülteye geliyorlar. Üç yıl sonra doktor olarak mezun olacaklar ve bir dizeyi akıllarında tutamadıkları gibi, görünen o ki kendi alanları dışında pek az okuyorlar. Bana sorsanız tıp fakültelerinin ilk sene tedrisatı içine, edebiyat, şiir, felsefe, antropoloji ve sinema dersleri koyarım. İnsan ıstırabını tanımayan kişi, hekim değil musluk tamircisi olur..
En çok riyazet geçiren, çile dolduran şairlerin daha üstün şairler olduğunu unutmamalı, Mevlânâ, Yunus, Fuzûlî, Şeyh Galip gibi. Bu şairler, şairden fazla bir şeydirler. Onların şiirinde, öbür şairlerinkinden ayrı bir tad vardır ki, bu, riyazetin, ruh çilesinin, namaz ve orucun kattığı bir taddır belki de.
"Anlam arayınca ortaya çıkar".')
"kehanet ne anlama geliyor, söyleyemez misiniz ?" Apollon içini çekti. "Bunun yerine bir sanatçıya işlerinin anlamını sor veya bir şairden şiirini açıklamasını iste. Bu amacını aşar. Anlam yalnızca arayınca ortaya çıkar."
Sayfa 153 - Doğan Çocuk, 77. BaskıKitabı okudu
Reklam
Ahmed Arif Diyarbakırlı. İlk şiirleri 1948-1951yıllarıarasnı da bir iki dergide göründü. O günlerde kendisi Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde, felsefe bölümünde öğrenciydi. Sonra tutuklandı. İlk şiirlerini ortaya çıkardığı sıralarda Orhan Veli ve arkadaşları şiire iyice hâkim görünüyorlardı. Garip dönemi bitmiş, Sabahattin Eyuboğlu'nun deyimiyle 'halk olarak sanatın' dolaylarında dolaşılmaya başlamıştı. Bütün gençler, bütün yeni yetmeler Orhan Veli'ye, Oktay Rıfat'a, Melih Cevdet Anday'a öykünüyordu. Sanki şiir yalnız onların yazdığıydı; onların yazdığından başka şiir olamazdı sanki. Gençlerin bu bilinçsiz tutumu şiirimize zararlı olmuştur ama genç sanatçıların çoğu böyle olmakla birlikle, aralarında kendi çıkış noktalarını geliştirmeye çalışan, Orhan Veli ve arkadaşlarına pek kulak asmayan kimseler de yok değildi. Ahmed Arif i de bunlardan biri olarak görüyoruz. İlk şiirinde bile. Gariple gelen şiirin içeriğine aldırmamıştır. Önerilmekte olan ve bir çeşit şiirsiz şiir diyebileceğimiz hareketi umursamadan kendi doğrultusunda çalışan birkaç şairden biri de odur.
"İçimde deli dolu şiirler var. Günlük sıkıntıları, sinirlilikleri aşabilirsem yazabileceğim şeyler. Geniş, güzel, güneşli şiirler. Onları söyleyemedikçe göğsüm çatlayacakmış gibi daralıyor, kederden bunalıyorum. Hayata ilişkin şarkılar. Çağımıza yaraşan, kavgamızın güzelliğine, tabiatın sonsuz güzelliğine, varoluşun sersemletici güzelliğine yaraşan şeyler. Yıllardır (belki tâ çocukluğumdan) biriktire biriktire getirdiğim şeyler. Bütün namussuzluklara, bönlüklere, kabalıklara, yalınkatlıklara karşı; hayatın inceliğini, çarpışa çarpışa kendini yaratan insan aklının korkunç serüvenciliğini yazmak."
Sayfa 146
"Sıkıntılarına hayranlık duyuyorum. Orada olmadığım, yükünün bir parçasını omuzlayamadığım için üzgünüm."
Sayfa 144
"Kulakların kendi sesinle öyle dolu ki, başka sesleri duymuyorsun pek."
Sayfa 135
Oysa ben bir şairden sihirli sözcükler duyacağımı sanırdım o güne dek.
Sayfa 83 - PdfKitabı okudu
Resim