Öyle tanıdık bir yenilmişiliği var ki ömrü benim boğazımda koca bir yumru.
Okudukça kalbimin raflarındaki reçel kavanozları birer birer kırılıyor...
Bedenim ortalıkta var yok arası dolanırken, başka bi diyardan dokunuyor bana Didem Madak.
Bazı kadınlar böyle , bazı kadınların hüznü yaşayışına resimler çiziyor.
Çok sonradan öğrendim bunu...
Bir ah ki bu bilmek ve anlamak azaltmıyor acıyı.
Belki biraz alıştırıyor.
peki neyin ah'ı bu ?
Gitmenin de kalmanın da ah'ı değil bu...
Bu “ah”; kızına “Sakın şair olma.” Diyen şairin ah'ı.
"Bu kadar çok ah dediğim için okurdan af dilerim" diyen Madak'ın ah'ı.
O buldu mu bilmem ama ben, mutlaka ‘ah’lar ağacı’nı gömeceğim bir yer bulacağım...
“...Bilirim kim dokunsa şiire
eline bir kıymık saplanacak...”
Tatlı bir acı bu sevgili Madak, tatlı tatlı...
Seni sevince kıpırdayan her şiiri kahverengi bir çaydanlıkta sakladığımı...
Dokunmanın hayat olduğunu hatırlatan...
Ve şairlerin ölmediğini...
Ölmeyeceğini...