Bir şehirde senelerce oturulur. Bıkılır. Usanılır o şehirden; her yerini gördüm, tanıdım sanılır. Ama daha ne görülmedik insanları, ne görülmedik sokakları, her gün önünden dört beş defa geçtiğimiz halde iyice göremediğimiz binaları vardır. ("Bahçe" adlı hikayesinden)
Sayfa 77 - YKYKitabı okudu
Yürümek, her gördüğüm nesnenin gerisinde uzun şeyler düşünmek en sevdiğim uğraşılardan biridir. Çoğu kez öyle küçük, ama ilginç olaylar olur ki, bunları gördüğüm an kafamda bir öykü belirir. İstanbul böyle öykülerle doludur. Bu kentin en güzel öykülerini Sait Faik yazmış diye düşünürüm.
Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Türk edebiyatında büyük yıldızlar vardır. Hikayeci Sait Faik de bunlardan biridir. O bizim kuşağın ustasıdır. Onu yakından tanıyordum. Bir gün bana ‘’Gel seninle edebiyata getirmek istediklerimizi anlatalım’’ dedi. Bende ‘’İyi olur anlatalım’’ dedim ‘’Başlayalım öyleyse’’ ‘’başlayalım ‘' dedim. Ve başladık. ‘’Bir; benim kitapları okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki; insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile etmesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitapları okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.’’ Bütün kötülükleri saydık, kötülükler uzadı gitti. kötülükler zulümler bitmiyordu. Sonunda ‘’bizim kitaplarımız,’’ demeye başladık,’’ eninde sonunda biz iki yazarız. Bu kadar savaşı zulmü bizim kitaplarımız ortadan kaldırmaz’’ dedim. ‘’Dur’’ dedi,’’buldum’’ dedi. ‘’Bizim kitaplarımız yalnız kalmayacak’’ dedi. ‘’Nazım Hikmet de var. Kitaplarımızı okuyanlar onu da okuyacaklar.’’ Ben ‘’Melih Cevdet de var’’ dedim,’’ Orhan Kemal de’’. Sonra çok insan çok çok yazarda saydık. Çok kitap saydık.
Sayfa 109Kitabı okudu
Yürümek, her gördüğüm nesnenin gerisinde uzun şeyler düşünmek en sevdiğim uğraşılardan biridir. Çoğu kez öyle küçük, ama ilginç olaylar olur ki, bunları gördüğüm an kafamda bir öykü belirir. İstanbul böyle öykülerle doludur. Bu kentin en güzel öykülerini Sait Faik yazmış diye düşünürüm.
Sayfa 52 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Bir bahçe
Halbuki buraya girmeden evvel her şeyden tiksinmiş, çok uzakta bir intihar havası koklamıştım.
Sayfa 92 - Türkiye iş bankası kültür yayınları
1946 Şubatında, bir pazar günü, üç adam, Şişli’den yola çıkıp, Mecidiyeköy-Zincirlikuyu üzerinden derelere, tepelere vurmuşlar -o sıralar ortalarda Levent ya da Etiler adını taşıyacak tek bir kulübe bile yoktur- ve Baltalimanı çayırına inmişlerdir. Bu üç adam bizim Sait Faik, Oktay Akbal ve Salah Birsel’den başkası değildir. Yolda Sait bir ara Oktay’la Salah’ı durdurmuş, eliyle uzaktaki bir koyuluğu göstererek: “İşte Menekşeli Vadi orası.” demiştir. Sait bir öyküsünde bu Menekşeli Vadi’yi şöyle anlatır: Sabahleyin uyandığım zaman dışarıya baktım. Önümde, sis içinde bir bahçe uzanıyordu. Kenarda yansı cam, yansı hasır örtülü “ser” gibi bir şey vardı. Pencereyi açtım. Güzel bir menekşe kokusu burnuma doldu. Hava ılık, ılıktı. Sonra sis ağır ağır açıldı. Gözümün önüne bir bostan serildi. Lahanalar, çiçekler, maydanozlar, salatalar şaha kalkmıştı. Ötelerde, çiçeklerin arasında, başka bahçeler, başka yamru yumru binalar gözüküyordu. Her taraf aynı bitki, aynı hayvan, aynı çarpık ve birbirinden epey uzak binalarla dolu idi. Menekşe, her taraf menekşe kokuyordu. Yolun tam ortasından şarıl şarıl bir de dere akıyordu. Akşam eve gelirken bu derenin içinden mi geçmiştik? Ayaklarım bile ıslanmamıştı.
Reklam
171 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.