Acını anlıyorum, dahası seni anlıyorum. Bedenen çektiğin sıkıntıya birde ben yüklenip seni aldatıp, kandırıp iç rahatsızlığı verdiğim için kusuruma bakma. Kaderin bükülmez olduğuna hepimiz birçok kere şahit olduk. Şimdi sana ihtiyacımız hâsıl oldu ve yardımın lazım. Bu savaşı benim sonlandırmam kesinleşti, ancak sen olmadan bunu başarmanın
« Eğleniyorlardı. Yaşıyorlardı. Ve ben, kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapılmakla onların üstünde değil, altında bulunduğumu anlıyordum. Şimdiye kadar zanettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık demek olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazım geliyorsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?»
"Bizim Kemalettin Tuğcu’larımız vardı…
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı.”
Yılmaz Erdoğan
Öncelikle kendi hayat hikayesi film tadında olan yazarımızı tanıyalım.
"Ayakları içe dönük sakat olarak doğmuştur. Babası kendisinden 16 ay büyük olan ağabeyi Nurettin'e ders verirken o da okuma yazmayı öğrendi. Sakatlığı yüzünden okula devam
Şiir Denizi - Ü. Y. OĞUZCAN /Bazı kitaplar anlam taşır dizelerin ötesinde.
Hayatımın en zor kitaplarından birini bitirmenin huzuru var içimde.
Zor kelimesi benim ilelebet rutin ve sıkıcı olan hayatımın tam da değişime döndüğü dönemde, tayin olduğum yeni okulda okumak üzere aldığım kitabın sakatlık geçirmemle okulda kalmasıyla böyle bir mihval kazandı.
Yeni okulumdan ayrı düşmenin yanında başladığım kitaptan da ayrı